Antik Yunan döneminden bugünün bilim dünyasına bilgi aktaran bilim adamlarının arasına adını yazdıran Öklid, ‘’ Geometrinin Babası ’’ olarak anılmayı da fazlasıyla hak etmişti. Yaşamı hakkında, eserine oranla daha az şey bilinse de tahminlere göre Milattan Önce 300 dolaylarında Mısır’ın İskenderiye kentinde Fraktal geometriyle ilk tanışmam bundan 5 yıl kadar önce bir arkadaşımın bilgisayarla yaptığını iddia ettiği bir resmi başka bir arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak vermesiyle oldu. Klasik anlamda resim diyemeyeceğim bu görüntü, başı ve sonu –belli- olmayan ve birbiri içinde tekrarlanan geometrik diyebileceğimiz Bilimmerak ve araştırmadan doğar. Sevgideğer okurlarla başka dünyalarda hayatın varlığına ve akıllı canlı varlıkların bulunuşuna işaret eden hem hayattan yaşanmış olayları, kanıtları, kutsal kitap ve peygamber bildirileri, çeşitli ipuçları ve açıklamalardan oluşan 11 haber ve bilgiyi birlikte inceleyelim: Story Collider: Moth'un aynısı, ama bilim insanlarının hikayeleri. Ön planda olan, çalıştıkları alanlardan ziyade, hikayenin insani yönleri. The Truth: Uydurma bir kısa hikaye canlandırılıyor. 15-20 dakikalık, sıkmıyor. Bir aktivite esnasında değil de, sakinken dinlemek lazım. Imaginary Worlds: Bilimkurgu hikayeleri DigitalStory. 17 Mayıs 2019 Süleyman Sönmez dijital hikaye, dijital hikaye anlatıcılığı, hikaye anlatıcılığı, storyteller, süleyman sönmez, Youtube. Hikaye Anlatıcılığı çağlardır süren bir gelenek. Günümüzde teknoloji desteği ile yeni bir şekle evriliyor. Youtube ağırlıklı olmak üzere video yayın. BabasıMusa Bin Şakir, kardeşleri Muhammed ve Hasan da kendisi gibi bilim ile uğraşmışlardır. Kardeşi Muhammed ile birlikte önemli bazı yıldızların günlük doğuş, batışlarını ve değişiklikleri hesaplamıştır. Ayrıca Halife Memun tarafından daha önce Sabit bin Kurra’nın dünyanın çevresini doğru ölçüp j9MEdFT. Gaziantep üniversitesi Mavera Kongre ve Sanat Merkezinde, Target Teknoloji Transferi Ofisi tarafından bir panel düzenlendi. Panelde öğretim üyeleri buluşlarının hikayelerini anlattı. Gaziantep üniversitesinde Mavera Kongre ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen panelde öğretim üyelerinin buluş hikayeleri anlatıldı. Panelde Doç. Dr. Eren İşman’ın Üst Çene Tedavisi için Yeni Dental Maske Sistemi Buluşun Hikayesi Ali Doğan Bozdağ 'Bir Parçalayıcı Buluşunun Hikayesi', Prof. Dr. Ali Kireçci - 'Elektrikli Diş Fırçaları için Bir Diş Fırçası Başlığı' ile yaşadığı problemin hikayesi anlatıldı. Ayrıca panelde Patent Uzmanı Sedat Öztürk tarafından 'Buluşlar Patentlenmeli mi? Targette patent süreci nasıl işliyor' konularında sunum yapıldı. Hayallerimin peşinden hep koştum’ adlı sunumu yapan Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği öğretim üyesi Doç. Dr Eren İşman, “Benim için yeni bir araştırma sahası, yeni bir konu hayat sistemi diyebilirim. Hayal ettiğim şeylerin hep kıyılarına daha yaklaştığımı hissederek bu konulara eğildim" dedi. Üst çene geriliği hastalığı ile ilgili bilgi verip uyguladıkları tedavi yöntemi açıklayan Diş Hekimliği Öğretim Üyesi Doç. Dr Eren İşman, “Ameliyat yapmadan tedavisi çok zor. Biz büyüyen gelişen boy atma yaşının sonuna kadar erişkin boy durumuna vücut yapısına gelene kadar hastalarda bazı mekanizmaları kullanabiliyoruz. Yüz maskesini kullanarak üst çeneyi o büyüme potansiyelini de kullanarak ileri doğru alıyoruz. Çeneleri bir sene içerisinde ileri alıyoruz. Bizim tedavi de kullandığımız projelerden birisi bu. Bir de kemiklere vida yerleştirme yöntemimiz var. Bu vidalardan destek alarak yüz maskeleriyle tedavi yapıyoruz. Bir de dişlere her hangi bir destek almadan taktığımız tellerle ileri geri lastikler kullanarak üst çenedeki dişleri biraz ileriye, alt çenedeki dişleri biraz geriye alıyoruz. Tabi bu tel takma operasyonu ciddi vak'alarda değil basit vak'alarda kullandığımız bir yöntem” dedi. Buluş bazen çok uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkan bazen de bir şimşeğin çakması kadar kısa zamanda ortaya çıkan bir durum olduğunu belirten Gaziantep Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Kireçci, “Benim de tecrübem öyle oldu çünkü benim uzmanlık alanım makine makine mühendisliği ve tekstil mühendisliği benim ne işim olur bir elektrikli diş fırçasıyla. Dişle olan sorunlarımdan sonra bir gün yemek yerken, pat diye neden böyle bir şey olmasın diye aklıma gelmişti. Daha sonra bazı çizimler yaptım. Bunu diş hekimliği fakültesinden bazı arkadaşlara gösterdim. Onlarda böyle bir diş fırçasından haberdar olmadıkları bilgisini alınca patentleşebilir bir şekilde çalışmam başlamıştı” şeklinde konuştu. Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Yavuz Coşkun, “Bu gün bu düşünceye bü üretmeye çok önem veriyoruz. Tabi bunun da düşünenin de hakkını teslim etmek bu anlamda da yeni düşüncelerin bir şekilde çalınmasını engellemek için Target’i kurduk. Ve profosyenel çalışan çok güzel arkadaşlarımız var. Hakikatten buraya emek veriyorlar herkesin düşüncesini bir şekilde hayata geçirmek adına onu tescillemek konusundan da özel çalışan arkadaşımız var. Şimdi biz hocalarımızı teşvik ettiğimiz gibi kamudan herkese açığız. Öğrencilere de açığız. Bu gün iki arkadaşımız bu ürünlerin ticarileştirmesi açısından vakfa intikal ettirmek istiyorlar. Bu ayrıca bir duyarlılık ve insani bir şey. O açıdan onlara da teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu. Panel sonunda öğretim üyelerine Target Teknoloji Transferi tarafından Patent imzaları atıldı. Ayrıca İzmir Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Doğan Bozdağ ve Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Doç. Dr. Eren İşmam'a buluşları nedeniyle Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr Mehmet Yavuz Coşkun tarafında Madalya takdimi gerçekleştirildi. Daha sonra panele katılan öğretim üyelerine kravat hediye edildi. İnsanlığın tarihi milyonlarca yıllık bir geçmişe uzanmaktadır. Tarihin çok eski dönemlerinde ağaç kovukları ve mağaralara sığınan ilk insanlar, son derece güç koşullar altında yaşıyorlardı. Bu dönemlerde iklim koşulları sertti. İnsanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için yiyecek bulmaları ve vahşi hayvanlardan korunmaları yaptıkları aletlerle avlarını parçalıyor, avladıkları hayvanların derilerinden giysi ve barınaklar yapıyorlardı. Ateşin bulunması, insanlık tarihi için önemli bir dönüm noktasıdır. İnsanlar, ateşi kullanarak soğuğa dayanabilmiş, alevlerin aydınlık bir ortam sağlaması nedeniyle mağaralarda barınabilmiştir. Ateşi yemek pişirmek amacıyla kullanan insanlar, bu yöntemle kendilerine yeni besin kaynakları yaratmıştır. Ayrıca, ateşin aydınlatıcı işlevinden dolayı, avlanmak ve göç edebilmek için güneş ışığına bağlı kalmaktan kurtulmuşlardır. Tekerleğin bulunması da yine bu dönemlere rastlar. Taş Devrinin en belirgin simgesi olan tekerlek, insanlığı uzay çağına taşıyan buluşların başlangıcı olmuştur. Daha sonra sertleşen iklim koşullarına uyum sağlayamayan pek çok hayvan türü, yeryüzünden silindi. Kuzeyden gelen buzullar tüm dünyayı sardı. Ancak insan, zekâsı ve düşünme gücü sayesinde, bu sert iklim koşullarında bile, kendi türünü devam ettirebilmeyi başardı. İnsanın beden yetenekleri sınırlıydı. Fakat, son derece gelişmiş bir beyin gücü vardı. Bu güç iyi kullanıldığı zaman, posttan da pençeden de dişten de 4 bin yıllarında Cilâlı Taş Devri başlamıştır. Bu dönemde insanlar, taştan; balta, keser ve çapa yapmayı başarmışlardır. Cilâlı Taş Devrinin en büyük buluşu ok ve yaydır. Ok ve yayın birlikte kullanılması, insanın ilk kez birbirinden çok farklı iki aracı birleştirerek kullanmayı düşünebildiğini gösterir. Ayrıca, yine bu dönemde tarım dönemine geçilmiş ve hayvanların evcilleştirilmesine başlanmıştır. Bilimsel bulgulara göre, evcilleştirilen ilk hayvan köpektir. Daha sonra bazı madenlerin üretildiği ve işlenmeye başlandığı görülür. İnsanın görme, işitme ve konuşma gibi faaliyetleri, beyin ve sinir sistemi arasındaki doğal uyumun sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. İnsanlar, dil yoluyla düşünce alışverişini sağlamış, gündelik yaşamda edindikleri bilgi ve deneyimleri birbirlerine anlatabilmişlerdir. Sanat, tarihin ilk dönemlerinde doğaya egemen olmanın yöntemlerinden çağlarda insanlar duygu, düşünce ve zihinsel tasarımlarını sanat yoluyla ifade etmişlerdir. Sanat, eski çağlarda dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanların kendilerini etkileyen olayları, yaşadıkları mağaraların duvarlarına çizmeleriyle başlamıştır. Mağara resimleri, insanlık tarihinin ilk sanat eserleri arasındadır. İnsan görünüşleri, vahşi hayvanlar ve av sahneleri gibi değişik konulardan oluşan bu resimler, o dönemlerde yaşayan insanların günlük yaşamlarında karşılaştıkları çeşitli olayları bu evrelerinde, açlık en büyük sorun olduğu için, resimlemek için seçtikleri konuların bir bölümü avladıkları hayvanlarla ilgilidir. Gerçekçi bir üslüpla betimlenen hayvan resimleri, insanlara avlayacakları hayvanlar karşısında üstünlük ve güven duygusu veriyordu. Bu dönemlerde sanat yalnızca resimle sınırlı değildi; müzik ve dans gibi ilk sanat dalları da insanların duygularını ifade etme aracı olarak kullanılıyordu. Bu dönemde sanat bir büyü aracıydı. İlk insanlar, tehlikeli ve anlaşılmaz olarak düşündükleri doğa olayları karşısında büyüden önemli bir destek ava çıkmadan önce dans ederek ya da yüzlerini boyayarak avlayacakları hayvanları etkilediklerini düşünüyorlardı. İnsanlığın gelişim düzeyi arttıkça, çeşitli konulardaki resimler kaya parçalarına, çömlek, vazo ve tabakların yüzeylerine yapılmaya başlandı. bin yıllarda, Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan Mezopotamya adı verilen bölgede yaşayan Sümer, Babil, Asur, Akad ve Elâm gibi devletler bilim ve sanat alanında önemli ilerlemeler en önemli olaylardan biri olan yazının bulunması, bu bölgede gerçekleşmiştir. Yazı, yaklaşık 3200 yılında Sümerler tarafından bulunmuştur. Sümerler, şekillerden oluşan çivi yazısını çamur tabletler üzerine yazıyorlardı. Gelişmiş uygarlık düzeyine sahip bir devlet olan Sümerlerde, devlet ve toplum düzeni kurallara yaşamı düzenleyen Hammurabi Yasaları bu dönemde yayınlandı. Daha sonra Fenikeliler, Sümerlerin çivi yazısından yararlanarak ilk alfabeyi oluşturdular. Bu uygarlıklar döneminde matematik ve astronomi bilimlerinde önemli gelişmeler yaşandı. Babilliler, bir dairenin çapını 360 derece olarak hesaplamışlardı. Bir yılı 4 mevsime, bir haftayı 7 güne ayıran Babilliler, gece-gündüz süresini on ikişer saat olarak hesaplamış ve bir saati 60 dakikaya, 1 dakikayı da 60 saniyeye bölmeyi başarmışlardı. Yine, Babilliler döneminde kabartma, heykel, mimari ve edebiyat alanlarında önemli eserler verilmiştir. Sümer döneminde yazılan, ancak daha sonra Babilli yazarların yeniden düzenleyerek değiştirdiği Gılgamış Destanı, evrensel edebiyatın başyapıtları ve sanat alanlarındaki gelişmeler, Mezopotamya uygarlığından sonra, doğu toplumlarının yarattığı en büyük uygarlıklardan biri olan Mısır Uygarlığı döneminde de sürmüştür. Mısırlılar, dinsel inanışları gereği ölüleri mumyalıyorlardı. Mumyalama tekniğinin geliştirilmesiyle birlikte, insan bedeni hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olan Mısırlılar, böylece tıp biliminin de temellerini Mısır'da mimarlık büyük bir yetkinliğe sahipti. Mısır piramitleri, Mısır Uygarlığı'nın ortaya koyduğu en önemli mimari yapıtlar arasındadır. Ayrıca Mısırlılar, Hiyeroglif adını verdikleri resimli yazıyı bulmuşlardır. Bu dönemde, Mısır'da yılın belli dönemlerinde taşan Nil Nehri'nin çevresindeki tarlaların yüzey ölçümlerinin hesaplanması gerekiyordu. İşte, geometri bilimi bu hesaplamalar sonucunda Uygarlığı da Mısır, İran ve Anadolu'da yaşayan diğer uygarlıklar gibi, insanlığın ortak mirasına önemli katkılarda bulunmuştur. Güney Asya'da İndus Vadisi üzerinde yerleşen Hint Uygarlığı'nda, tarım, sulama ve hayvancılık çalışmaları oldukça gelişmişti. Pamuğu ilk kez Hintliler bulmuştur. Hint matematikçileri, insanlığa bugün de kullandığımız on tabanlı sayı sistemini sunmuşlardır. Resim ve heykel alanında önemli başarılara sahip olan eski Hintliler, edebiyat alanında da çok sayıda destan yazmışlardır. Eski Çin Uygarlığı da bilim, sanat, felsefe ve edebiyat alanlarında önemli yapıtlar ortaya koymuştur. Özellikle düşünce, edebiyat ve astronomi alanlarında dikkati çeken önemli çalışmalar doğusunda bulunan İran Uygarlığı ise, insanlık mirasına mimari, heykel ve edebiyat alanlarında başarılı örnekler sunmuştur. Satranç oyunu eski İran Uygarlığı'nda bulunmuştur. Mezopotamya, Mısır, Çin, Hint ve İran uygarlıklarındaki sanat, düşünce, edebiyat ve bilim alanlarında yapılan önemli çalışmalar, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan Yunan ve Roma uygarlıklarında büyük bir gelişme Batı uygarlığının temellerini eski Yunan ve Roma uygarlıkları oluşturmaktadır. Eski Yunan toplumu bilim, sanat ve felsefe alanlarında ölmez eserler bırakmıştır. Yunanca "bilgelik sevgisi" anlamına gelen felsefe, insanın kendisini, doğayı ve toplumu kavrama çabasıdır. Felsefenin yaktığı ışık, bilim tarafından izlenmiş ve araştırma etkinlikleri farklı bilim dallarının doğmasına yol sistemli felsefe çalışmaları Yunan Uygarlığı'nda başlamıştır. İyonya adı verilen bölgede Bugünkü İzmir, Aydın illeri ve Ege denizindeki adalar, doğa filozofları olarak adlandırılan bir grup filozof, evrenin bilimsel bir tablosunu ortaya koymak amacıyla, ilk kez eski Yunan uygarlığındaki dinsel görüşlerden bağımsız olarak eleştirici bir tutum ortaya koydular. Bu çalışmalar, bugünkü anlamda felsefenin başlangıcı olmuştur. Felsefenin ilk kez eski Yunan toplumunda ortaya çıkmasının en önemli nedeni; bu bölgede özgür bir düşünce ortamının bulunmasıdır. Sokrates 469-399, Plâton 427-347 ve Aristoteles 384-322, eski Yunan uygarlığının önemli filozofları alanında, eski Yunanlı düşünürlerin en parlak başarıları geometri alanında gerçekleşti. Örneğin; 525 yılında, dik üçgene ait bağıntı teoremini Pisagor 569-475 buldu. Daha sonra, Öklid 325-265, geometri biliminin temellerini attı. İlk doğa filozoflarından biri olan Thales 624-547, 28 Mayıs 585 tarihinde güneş tutulması olacağını bir yıl önceden haber vererek halk arasında büyük ün sağladı. Thales, üstün geometri bilgisi sayesinde, Mısır piramitlerinin gerçek boyutlarını gölge uzunluklarından yararlanarak söyleyebiliyor, ayrıca denizdeki bir geminin kıyıdan ne kadar uzakta olduğunu hesaplayabiliyordu. Makedonya kralı Büyük İskender'in fetihleriyle birlikte Yunan kültürü, Atina dışındaki dünyanın değişik merkezlerine taşındı. Büyük İskender'in seferleri sırasında Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarıyla ilk kez karşılaşıldı. İskender'in yanında götürdüğü Yunanlı bilim adamları, gittikleri yerleri her açıdan inceliyor, özellikle astronomi, matematik, coğrafya ve tıp alanlarında dünyanın diğer bölgelerindeki farklı bilimsel bilgileri bir araya getirerek karşılaştırmalar yapıyordu. Bu çalışmalardan elde edilen sonuçlar, bilimsel alanda önemli değişikliklere yol açtı. Bilimde gözlem yapmanın önemi ortaya çıktı. Büyük İskender döneminde, Nil Nehri'nin Akdeniz'e döküldüğü yerde kurulan İskenderiye kenti, değişik uluslardan gelen insanların kaynaştığı bilimsel bir merkezdi. İskenderiye'de eğitim gören bilim adamlarından biri olan Arşimet 287-212, maddenin özgül ağırlığı, suyun kaldırma kuvveti ve kaldıraçlarla ilgili bilimsel ilkeleri bu dönemde ilk kez ortaya ortak mirasına yönelik katkılar Roma uygarlığı döneminde hukuk, edebiyat ve güzel sanatlar gibi alanlarda devam etmiştir. Bugünkü Batı uygarlığının temellerini oluşturan Yunan ve Roma uygarlıklarına ait bilim ve felsefe çalışmalarının önemli bir bölümü, Anadolu toprakları içerisinde gerçekleşti. Örneğin; ünlü hekim Galen, tıp biliminin temellerini Bergama'da oluşturdu. Plâton, Anadolu'nun değişik bölgelerine sayısız yolculuklar yaptı. Aristoteles, Çanakkale yakınlarındaki Assos'ta uzun süre kalarak özellikle deniz biyolojisiyle ilgili önemli bilimsel çalışmalar ortaya koydu. Ünlü filozof Diogenes, öğretisini doğup büyüdüğü yer olan Sinop'ta ortaya koyarken, atomun yapısını başarılı bir şekilde açıklayan Demokritos, yaşamını Trakya bölgesinde yılında Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla, Batı Avrupa'da büyük bir karışıklık yaşanmaya başlandı. Bilimsel ve felsefi çalışmaların gerilediği bu dönem, Rönesans'ın başlangıcına kadar sürdü. Orta Çağ adı verilen bu dönemde, Hristiyanlık kilisesinin baskıları nedeniyle insanlığın ortak mirasına özgün bir katkı sağlanamamıştır. Orta Çağ, o dönemlerdeki Hristiyanlık dininin katı kurallarının egemen olduğu karanlık bir dönemdi. 1233 yılında Hristiyan din adamları, papalık tarafından kabul edilen dinsel görüşlerden farklı düşünen kişileri izlemek ve cezalandırmak amacıyla Engizisyon adı verilen bir örgüt kurdu. Engizisyon, Lâtince "soruşturma" demektir. Engizisyon tarafından sorgulanan kişilerden biri de, Padua Üniversitesinde matematik profesörü olan Galileo Galilei 1564-1642'dir. Galilei, 17. yüzyılın başlarında, kilisenin Dünya ve Güneş Sistemi hakkındaki görüşlerine karşı çıkarak Dünya'nın Güneş'in çevresinde döndüğünü ileri sürmüştü. Galilei, bilimsel dünya görüşünün önemli bir temsilcisidir. Teleskobu ilk kez kullanarak gökyüzünü gözlemlemiş ve Güneş Sistemi'nin hareket hâlinde olduğunu ortaya koymuştur. Ulaştığı bilimsel sonuçların kilisenin öğretisiyle çelişmesi üzerine, Engizisyon tarafından ömür boyu ev hapsi cezasıyla cezalandırılmıştır. Bilimsel düşünceye çok önemli katkılarda bulanan Galilei, doğruları açıklamaktan hiçbir zamana çekinmemiştir. Orta Çağ, Batı uygarlığı için hem toplumsal yaşam açısından hem de bilimsel ve teknolojik gelişmeler açısından karanlık bir dönem bu durgunluğa karşın, İslâm alemi, özellikle bilimsel açıdan altın çağını yaşıyordu. Bu dönemde, Arapça'ya Lâtince ve Yunanca'dan çok sayıda çeviri yapılmıştır. İslâm uygarlığında, dönemin bilim adamlarının yaşadığı çok sayıda çeviri merkezi bulunmaktaydı. Örneğin; Abbasi Halifesi Harun Reşit döneminde Bağdat'ta kurulan Darü'l- Hikmet Bilgelik Evi bu dönemin önemli çeviri merkezlerinden biridir. Ayrıca, Şanlı Urfa yakınlarındaki Harran kenti, kitap çevirilerinin yapıldığı başka bir merkezdi. İslâm bilim adamlarının ortaya koyduğu bilimsel çalışmaların en parlak dönemi, İslâm uygarlığının Altın Çağı olarak nitelendirilen 800-1100 yılları arasındaki döneme rastlar. Müslümanlar, yalnızca bilimsel düşünme geleneğini sürdürmekle kalmamış, bilimsel düşüncenin Avrupa'da yeniden canlanmasında başlıca etken olmuşlardır. Bu dönemde, İbni Heysem 965-1039'in fizik çalışmaları, Roger Bacon 1220-1292'ı büyük ölçüde etkilemiştir. O dönemlerde İbni Sina 980-1037, tüm bilim dallarında ün yapmış büyük bir otorite olarak kabul ediliyordu. İbni Sina'nın yazdığı "Kanun" ve "Şifa" adlı kitaplar, Orta Çağ boyunca Avrupa'daki okullarda ders kitabı olarak okutulmuştu. Harezmi 780-850, Farâbi 870-950 gibi bilim adamları tıp, matematik, geometri ve astronomi gibi bilim dallarında önemli çalışmalar yapmışlardır. Ayrıca, bir İslâm filozofu olan İbni Rüşt 1126-1198, Aristoteles'in görüşlerini Batı dünyasına tanıtmıştır. Ayrıca, matematiğin cebir dalı, İslâm bilim adamları tarafından geliştirilmiştir. İslâm bilim adamları, yalnızca bilimsel düşünme geleneğini sürdürmekle kalmamış, bilimsel düşüncenin Avrupa'da yeniden canlanmasını da yüzyılda İslâm uygarlığının bilgi birikimi Batı uygarlığına geçer. Bu dönemde Avrupa'da matbaanın bulunması, bilgilerin yayılmasını sağlamıştır. 1450-1600 yılları arasında, başta İtalya olmak üzere, Batı Avrupa ülkelerinde bilim ve sanat alanında yaşanan yenilenme hareketlerine Rönesans Yeniden Doğuş adı verilir. Modern bilimsel düşünce Rönesans Dönemi ile başlamıştır. Bu dönemde, sanat ve bilim alanında önemli gelişmeler yaşanmış, insan aklı ve duyguları ön plâna çıkmış, insanın yaşadığı dünya üzerindeki sorunları ve temel değerleri üzerinde durulmuştur. Dönemin önemli bilim adamlarından Kopernik 1473-1543, Güneş Sistemi'nin hareketini doğru olarak açıklamış, yapılan çeviri faaliyetleriyle Öklid 325-265, Aristoteles 384-322, Galen 129-199 ve Arşimed 287-212 gibi eski Yunan ve Roma döneminde yaşamış çok sayıdaki bilim adamı ve filozofun eserleri Avrupa dillerine çevrilmiştir. Rönesans döneminden itibaren insana verilen değer artarak, günümüze kadar gelmiştir. Bu dönemde yaşayan Leonardo da Vinci 1452-1519, yaptığı olağanüstü güzellikteki tablolarının yanı sıra optik, anatomi ve mekanik gibi bilimsel konularda ortaya koyduğu çalışmalarla günümüzde de göz kamaştırıcı bir değere sahiptir. Raphael 1443-1520 ve Michelangelo 1475-1564 bu dönemin diğer önemli sanatçıları yedinci yüzyılda Aydınlanma Çağı başlamıştır. Pek çok düşünür ve bilim adamının yetiştiği bu dönemde, doğa yasalarının bilimsel temelleri araştırılmıştır. Kepler 1571-1630, Güneş Sistemi ve gezegenler hakkında Kopernik'in elde ettiği sonuçları genişletti. Daha sonra bu bulgulardan yararlanan Newton 1643-1727 1685 yılında yer çekimi yasasını buldu. Bu dönemde yaşayan Torriçelli 1608-1647, hava basıncını ölçmeye yarayan barometreyi icat etti. Fırtınalı havalardan önce, barometredeki cıva düzeyinin düştüğünü fark eden Torriçelli, böylece ilk bilimsel hava tahminini de sekizinci yüzyılda bilimsel çalışmalar devam etmiştir. Bu yüzyılda, Lavoisier 1743-1794 modern kimyanın temellerini attı. 19. yüzyılda Wund 1832-1920 tarafından psikoloji, Comte 1798-1857 tarafından da sosyoloji bilimleri kuruldu. On dokuzuncu yüzyıldaki bilimsel gelişmelerin en önemli özelliklerinden birisi, bilimle teknolojinin yakınlaşmaya başlamasıdır. Özellikle bu yüzyılın ikinci yarısından sonra, bilimsel bilgi birikimi, gündelik gereksinimlerin karşılanması amacıyla teknolojinin hizmetine girmiş ve teknolojideki gelişmeler yerleşik yaşam biçimlerini değiştirmeye başlamıştır. Örneğin, elektrik konusunda yapılan araştırmalarından elde edilen sonuçlar, hemen elektrik dinamosu ve motoruna, telgrafa, telefona ve diğer aygıtlara dönüştürülmüş ve bunların yaygınlaşmasıyla insanların gündelik yaşamı yeni bir anlam kazanmaya başlamıştır. Bilim ve teknoloji alanında üretime yönelik birer atölye gibi çalışan lâboratuvarların kurulması, bu dönemin bir başka önemli gelişmesidir. Bu lâboratuvarlarda geliştirilen ürünler, fabrikalarda seri olarak üretilerek halkın kullanımına sunulmuştur. Özellikle ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerdeki endüstriyel gelişim atılımında, araştırma lâboratuvarları etkin rol dokuzuncu yüzyılda, farklı bilimsel alanlarda elde edilen bulgulara dayanarak büyük çaplı bilimsel kuramlar geliştirildi. Rudolf Clasius 1882-1888 tarafından termodinamik, James Clerk Maxwell 1831- 1879 tarafından elektromanyetizma ve Charles Darwin 1809-1882 tarafından da evrim kuramı bu yüzyılda ortaya atılmış önemli kuramlardır. Yirminci yüzyıldaki bilimsel gelişmeleri değerlendirmek, bilim tarihçileri açısından oldukça güçtür. Bunun en önemli nedeni, bilimdeki gelişmelerin henüz tamamlanmamış olması ve henüz önemi kavranamayan bazı buluşların ileride sağlayabilecekleri büyük yararlılıkları bugünden kestirmenin güç olmasıdır. Ancak 20. yüzyılda insanlığa yön veren en önemli bilimsel gelişmeler arasında; fizik alanında Max Planck 1858- 1947'ın ortaya koyduğu Kuvantum Kuramı, Albert Einstein 1879-1955 tarafından geliştirilen Görelilik Kuramı ve astrofizikteki Büyük Patlama Kuramı gösterilebilir. 0806 21 Vefakar Üye M&206;MAR S?NAN 1490-1588 Koca Sinan lâkab?yla da an?lan Mîmar Sinan, 1490’da Kayseri’nin Ağ?rnas köyünde dünyaya geldi. Sinan, 1512’de Yavuz Sultan Selim zaman?nda Kayseri’den devşirme olarak ?stanbul’a getirildi. Burada, Acemioğlan Ocağ?na girdi ve yeniçeri oldu. Herkes kabiliyetlerine göre s?n?fland?r?ld?ğ? için, Sinan da neccar köprücüler s?n?f?na ayr?ld?. Bundan dolay? ?stanbul’un en şöhretli ustalar?yla, mîmarlar?yla tan?şt? ve onlardan dersler ald?. Fakat Sinan’?n kabiliyetlerini geliştiren; bu dersler değil, yapt?ğ? seyahatler oldu. Osmanl? ordusuna bir nefer olarak kat?ld?. Yavuz Sultan Selim döneminde 1514’te ?ran, 1517’de M?s?r; Kanunî Sultan Süleyman zaman?nda ise 1521’de yap?lan Belgrad ve 1522’de yap?lan Rodos seferlerine kat?larak atl? sekban oldu. 1526’da Mohaç Savaş?’nda bulundu. Daha sonra acemioğlanlar yayabaş?l?ğ?na, peşinden de kap? yayabaş?l?ğ?na yükseldi. 1532 y?l?nda zemberekçibaş? rütbesiyle Alman Seferi’ne, 1534’te ise Irakeyn Seferi’ne kat?larak Tebriz’i ve Bağdat’? gördü. Bundan sonra haseki olarak Kanunî Sultan Süleyman’?n Korfu, Pulya ve Kara Boğdan seferlerine kat?ld?. Kara Boğdan Seferi’nde, 13 gün içerisinde bir köprü kurarak padişah?n takdirini kazand?. Bütün bu seferlerde Sinan bir savaşç?dan çok, istihkâmc? olarak hizmet gördü. Ordunun geçtiği yollarda köprü, yol, kale gibi çeşitli yap?tlar inşâ etti. Bu işlerdeki başar?lar?ndan dolay? 1536’da “Reis-i Mîmârân-? Dergâh-? &194;lî” yüksek dergâh mîmarlar?n?n baş? unvan?n? ald? ve 35 sene bu görevi yürüttü. Birçok eserler verdikten sonra 1588’de vefât etti. Türbesi, Süleymâniye Camii Külliyesi içerisinde bulunmaktad?r. Mîmar Sinan sadece dahî bir mîmar değil, ayn? zamanda büyük bir ilim adam?d?r. Prof. Dr. As?m Y?ld?z’?n ifadesiyle o “Dehas?n? sadece mîmarl?k sanat?nda göstermekle kalmam?ş, ayn? zamanda birkaç yüzy?l sonras?n?n Avrupa bilimini geride b?rakacak bilimsel keşifleri de gerçekleştirmeyi başarm?şt?r”. Çünkü o, “akustik ve ak?şkanl?k” sahalar?nda ilme önemli katk?larda bulunmuştur. “Yap?sal akustik ve toprak dinamiği”ne katk?lar? hâlâ orijinalliğini korumaktad?r. Prof. Dr. ?lhan Erkan’a göre ise, onun akustikle ilgili katk?lar? Süleymâniye’nin hem iç düzeni, hem de dizayn?na yans?m?şt?r. Kürsüden ç?kan ses değişikliğe uğramadan her yerde aynen duyulabilmektedir. Sinan bunu, pürüzsüz sütunlar kullanarak, sesin geri yans?mas?n? ve zay?flamas?n? asgarîye indirmekle başarm?şt?r. Mîmar Sinan’?n bir k?s?m ilmî keşifleri daha vard?r. Bugün, elastik bir yap?daki kuvvet ile yer değiştirmenin lineer olarak birbirleriyle ilgili olduklar?n?, yani “lineer elastikiyet teorisi”ni ?ngiliz Robert Hook’un 1635-1703 bulduğu belirtilir. Oysa Sinan, ondan önce bu teoriyi uygulamay? başarm?şt?r. Yine Mimar Sinan, büyük ölçüde statik yük alt?nda gözenekli kat?lardaki suyun tazyikle s?k?şt?r?lmas? yolunu da ilk defa açm?şt?r. Oysa bu, 20. yüzy?lda Karl Terzaghi taraf?ndan ortaya at?lan “konsolidasyon teorisi”nin konusu içerisinde yeniden ele al?nm?şt?r. Dr. Terzaghi, sadece Sinan ve öğrencilerinin ilmî prensipleri ve üstün sanat kabiliyetleriyle yapt?klar? eserleri ortaya ç?karmakla kalmam?ş, ayn? zamanda konsolidasyon teorisini formülize etmesine imkân tan?yan, inşaatç?l?ğa ait bilgi ve dokümanlar? da bulmuştur. Sinan, sadece temel toprağ?n?n kuvveti ile yer değiştirme aras?ndaki lineer alâkay? bulup kullanmakla kalmam?ş, ayn? zamanda “gerilme” ile “mukavemet” ifadelerini de ilk defa kullanan mîmar olmuştur. Buna dayanarak Prof. Dr. As?m Y?ld?z, Sinan’? en büyük bilim adamlar? aras?nda saymakta ve şöyle demektedir “Sinan’?n böyle bir şeyi, K. Terzaghi’nin konsolidasyon teorisini formülize etmesinden 400 sene önce düşünmüş olmas?, Mîmar Sinan’?, gelmiş geçmiş en büyük bilim adamlar? aras?na dahil etmiştir.” Bununla birlikte, Mîmar Sinan, ilim adam? olmaktan daha ziyade bir sanat dahisidir. Türk Mîmarîsi’ni erişilemeyecek bir derecede yükseltmiştir. Mîmar Sinan, orduda görev ald?ğ? dönemlerde birçok ülke görmüş ve bu ülkelerdeki eserleri inceleme f?rsat?na sahip olmuştur. Ancak, hiçbir zaman bunlar? taklit yoluna gitmemiştir. Yeri geldiğinde, diğer ülkelerde gördüğü eserlerden ilhâm alm?ş, bunlar? Türk Mîmarîsi içinde eritip olgunlaşt?rm?şt?r. Mîmar Sinan, Osmanl?lara has biçimi olgunluğa ulaşt?rm?ş bir mîmard?r. Bu biçimin esas özelliği, yap?da örtü unsuru olarak daima kubbenin kullan?lmas?d?r. Sinan, kubbenin kullanma imkânlar?n? son noktas?na ulaşt?rm?şt?r. Mîmar Sinan’?n eserlerinin toplam? bizzat kendi ağz?ndan dinlenerek kaleme al?nan Tezkiretü’l-Ebniye’ye göre 364’tür. Bunlardan 84’ü cami, 52’si mescit, 57’si medrese, 22’si türbe, 7’si darülkurra, 17’si imâret aşevi, 3’ü dârü’ş-şifâ sağl?k yurdu, 7’si su yolu kemeri, 8’i köprü, 35’i saray, 20’si kervansaray, 6’s? mahzen, 46’s? ise hamamd?r. Not Ayr?nt?l? bilgi için bkz Döğen Ş.; Müslüman ?lim Adamlar?; Yeni Asya Neşriyat; ?stanbul; Şubat 2004 Konu elff tarafından Saat 0231 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 0810 22 Vefakar Üye ISAAC NEWTON 1642-1727 Newton, 1642 y?l?n?n bir noel gününde bir ?ngiliz çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babas?, Newton doğmadan 3 ay önce ölmüştü. Erken doğum ile doğan Newton, o kadar zay?f, o kadar çelimsizdi ki, çevresindeki herkes onun yaşayacağ?na inanm?yordu. Newton 3 yaş?nda iken annesi ikinci kez evlendi. Onun bak?m?, anneannesine b?rak?ld?. Newton, çocukluğunda da dinç, canl? ve kuvvetli değildi. Bu yüzden arkadaşlar?n?n oynad?ğ? zor oyunlara kat?lamazd?. Newton, ürkek yap?l?, sinirli ve tenkid edilmeye tahammülü olmayan bir insand?. Çal?şmalar?ndan birine itiraz gelecek diye çok korkuyordu. Yerçekimi genel kanununu, bu nedenle keşfettikten 20 y?l sonra 1687 y?l?nda yay?nlayabilmiştir. Kendi ad?yla an?lan Hareket Kanunlar?’n? bulduğunda, yay?nlamak için yine uzun süre beklemiştir. Newton, ilk öğrenimini yöredeki okullarda yapt?. Newton’daki zekây? ilk keşfeden, day?s? Williams olmuştur. Bu s?ralar annesinin ikinci kocas? da ölmüştü. Annesi, Newton’u yan?ndan ay?rmak istemiyordu. Day? Williams, annesini ikna ederek, onun üniversiteye gitmesini sağlad?. Newton 1661 y?l?nda Cambridge’deki Trinity College’a girdi. Matematik öğretmeni Isaac Barrow, hem ilahiyatç? hem de meşhur bir matematikçiydi. Newton’un matematikte kendisinden çok ileride olduğunu kabul ediyordu. Barrow, geometri derslerinde kendine özgü yöntemlerle alanlar? hesaplamak, eğrilere üzerindeki noktalardan teğet çizmek için yollar gösteriyordu. ?şte bu dersler Newton’u diferensiyel ve integral hesab?n? bulmaya ve bu sahada çal?şmaya yönelten ilk ad?mlard?r. Newton, Cambridge &220;niversitesi’ne gitmeden önce Descartes analitik geometriyi, Kepler kendi ad?yla an?lan üç kanundan ikisini bulmuştu. Bu bilgiler de onun için bir temel oluşturmuştu. Newton’un en önemli buluşu, diferensiyel ve integral hesab?n? bulmas?d?r. Zaten Newton’u gelmiş geçmiş üç büyük matematikçiden biri yapan buluşu budur. Büyük fizik âlimi Berkeley, bu kavram için hakl? olarak “Diferensiyel ve integral hesap her kap?y? açar. Bu öyle bir anahtard?r ki onun sayesinde modern matematikçiler geometrinin ve sonuç olarak doğan?n s?rlar?n? keşfeder” demiştir. Ayn? y?llarda Leibniz de ayn? kavramlar üzerinde çal?ş?yordu. Newton ve Leibniz, buluşlar?n? birbirleri ile yoğurarak geliştirdiler. Birbirlerinin niteliklerini çok iyi biliyor ve takdir ediyorlard?. Çağ?m?za ?ş?k tutanlar?n çoğunun hayat? zorluk ve s?k?nt?lar içinde geçmiştir. Yaşad?ğ? uzun y?llar? mesut bir biçimde geçiren ve yapt?klar?n?n sonuçlar?n? gören, yaşad?ğ? dönemde takdir edilen, şan ve şöhretle alk?şlanan tek matematikçi Newton’dur. Newton, 20 Mart 1727’de 85 yaş?nda öldü. Konu elff tarafından Saat 0232 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 0812 23 Vefakar Üye Alfred NOBEL 1833-1896 Alfred Nobel, 21 Ekim 1833 tarihinde ?sveç’in Stockholm şehrinde, bir mühendisin oğlu olarak dünyaya geldi. Babas?n?n ad? Immanuel, annesinin ad? Andriette Ahlsell’di. Alfred’in doğumu, babas?n?n işlerinin kötüye gidip, işyerini kapatmak zorunda kald?ğ? y?la denk gelmektedir. 9 yaş?nda iken ailesi ile birlikte Rusya’ya gitti. Burada, kardeşleri ile birlikte özel öğretmenlerden insanl?k ve tabiî bilimler dersi ald?. Faaliyetlerinin esas?n? teknolojik araşt?rmac? ve mucit olarak bilim teşkil ediyorsa da, edebiyattan entelektüel bir zevk al?yordu. Alfred 17 yaş?nda ?sveç, Rus, Frans?z, ?ngiliz ve Alman dillerinde konuşabiliyor ve yazabiliyordu. Alfred en çok edebiyat, kimya ve fiziğe ilgi duyuyordu. Rus ordusuna teçhizat sağlayan bir mekânik atölyesine sahip olan ve 1853-1856 y?llar? aras?nda gerçekleşen K?r?m Savaş? s?ras?nda deniz may?nlar?n?n kullan?m? fikri ile ?ngiliz Kraliyet Donanmas?n?n St. Petersburg’u bombalama menziline girmelerini önleyen babas? Immanuel, oğlunun kendisinin yapm?ş olduğu aşamalar? izlemesini istiyor ve Alfred’in şiire ilgi duymas? onu memnun etmiyordu. Bu yüzden Alfred’i Kimya Mühendisi olmas? için yurtd?ş?na gönderdi. Alfred, Paris’te ünlü kimyager Profesör T. J. Pelouze’un laboratuar?nda çal?şt?. Burada ad? Ascanio Sobrero olan genç bir ?talyan kimyageri ile tan?şt?. Sobrero, üç y?l önce yüksek bir patlay?c? s?v? olan “Nitrogliserin”i bulmuştu. Bu maddenin pratik kullan?m?n?n çok tehlikeli olduğu düşünülmüştü. Alfred, nitrogliserine çok ilgi duymuştu ve bunun yap? işlerinde emniyetli bir şekilde nas?l kullan?labileceğini düşünmeye başlam?şt?. Eğitimini bitirip Rusya’ya döndükten sonra babas? ile birlikte nitrogliserini ticarî ve teknik aç?dan yararl? bir patlay?c? haline getirmek için çal?şmalara başlad?. K?r?m savaş? sona erdikten sonra Alfred’in babas?n?n işleri kötüye gitmeye başlad?. Bunun üzerine ?sveç’e dönmeye karar verdi. Nobel Ailesi 1863 y?l?nda ?sveç’e geri döndükten sonra Alfred, nitrogliserini güvenli bir patlay?c? haline getirme işine yoğunlaşt?. Ne yaz?k ki yap?lan deneyler kazalara neden olup, aralar?nda Alfred’in genç kardeşi Emil de olmak üzere birçok kişinin ölümüne sebep oldu. ?sveç hükümeti bu deneylerin Stockholm il s?n?rlar? dahilinde yap?lmas?n? yasaklad?. Buna rağmen, Alfred pes etmedi ve deneylerini Maleran Gölü’nde, mavna veya düz zeminli tekneler üzerinde sürdürmeye devam etti. 1864 y?l?nda nitrogliserinin büyük oranlarda üretimine başlad?. Bu arada ürünü muhtelif katk?larla daha emniyetli hale getirme işine de devam etti. Alfred Nobel, nitrogliserinin “Kieselgur” ad? verilen ince bir kum çeşidi ile kar?şt?r?l?nca çubuk haline getirilebilen bir macun haline geldiğini buldu. Bu çubuklar, aç?lan delikler içine yerleştirilebiliyordu. Buluş, 1866 y?l?nda yap?lm?şt?. Alfred, ertesi y?l bu buluşun patent ve yasal kullan?m haklar?n? ald?. Bulduğu malzemeye “dinamit” ad?n? verdi. Dinamit ve patlay?c? fünyeleri inşaat endüstrisi taraf?ndan büyük miktarlarda talep edilmekteydi. Bu sebepten dolay? Alfred Nobel, 90 değişik yerde 20 farkl? ülkede fabrika açt?. Alfred Nobel, ?talya’n?n San Remo şehrinde 10 Aral?k 1896 tarihinde öldü. Son arzusu ve vasiyetinde, gelecekte elde edilecek servetinin büyük bir k?sm?n?n; fizik, kimya, fizyoloji, t?p, edebiyat ve bar?ş alanlar?nda insanl?ğ?n yarar?na çal?şmalar yapan kişilere verilmesini istemiştir. 1901 y?l?nda Fizik, Kimya, Fizyoloji, T?p ve Edebiyat alanlar?ndaki ilk NOBEL ÖD&220;LLER?, Stockholm ?sveç ve Bar?ş Ödülü Oslo’da Norveç verildi ve hâlen de verilmeye devam edilmektedir. Konu elff tarafından Saat 0232 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 0815 24 Vefakar Üye Louis PASTEUR 1822-1895 Frans?z biyolog ve kimyac?s? olan Pasteur, 27 Aral?k 1822’de Jura yönetim bölgesindeki Dole kentinde doğdu. Mikroplar?n kendiliğinden üremesi diye bir şeyin söz konusu olmad?ğ?n? gösteren Pasteur, bunun için şarap ve biralar? inceledi. Şarbon hastal?ğ?n mikroskobik olduğunu kan?tlayarak şarbon aş?s?n? buldu. Mayalanma olay?n?n ve bulaş?c? hastal?klar?n mikroorganizmalar taraf?ndan gerçekleştirildiğini kan?tlayarak, “kendiliğinden türeme” kuram?n? çürütmüş olup, pastörizasyon yöntemini ve kuduz aş?s?n? bulmuştur. Paris’teki Yüksek Öğretmen Okulu’nda Ecole Normale Superieure 1845’te lisansüstü, 1847’de de doktora çal?şmas?n? tamamlad?. 1848’de Frans?z Bilimler Akademisi’ne, baz? kimyasal bileşiklerin birbirinin ayna görüntüsü olan sağ ve sol bileşenlere ayr?ld?ğ? yolundaki önemli buluşunu sundu. Rasemik asidin tuzlar? üzerine yapt?ğ? kristalografik incelemelerde, bu tuzlar?n kimyasal bileşimi ayn?, ama kristal yap?s? farkl? olan, ?ş?ğ?n kutupsal düzlemini sağa ve sola döndüren iki ayr? bileşenden oluştuğunu gösterdi. Pasteur ayr?ca üzümün mayalanmas? sonucunda oluşan tartarik asidin mikroorganizmalar? beslediğini de buldu. Bu deneyler sonucunda da kimyasal bileşiklerin biyolojik özelliklerinin, molekülü oluşturan atomlar?n yap?lar?n?n yan?s?ra konumlar?na da bağl? olduğunu kan?tlam?ş oldu. 1848’de Dijon Lisesi’nde fizik dersleri vermeye başlad?. K?sa bir süre sonra da Strasbourg &220;niversitesi’ne kimya profesörü olarak atand?. Göreve başlad?ktan birkaç ay sonra, 1849 May?s’?nda da, Strasbourg Akademisi rektörünün k?z? Marie Laurent ile evlendi. 1854’te Lille &220;niversitesi’nde yeni kurulan Fen Fakültesi’nin dekan? oldu. Kuram?n uygulama ile ilişki içinde olmas? gerektiği inanc?yla, üniversiteyle sanayi aras?nda işbirliğini sağlayan bir eğitim program? başlatt?. Şeker pancar? ve üzümden alkol üreten bir sanayicinin karş?laşt?ğ? sorunu çözmek amac?yla mayalanma üzerine araşt?rmalara başlad?. Alkol ve sütün mayalanmas?na ilişkin deneyler sonucunda mayan?n, havas?z bir ortamda da kendisini yeniden üretebilen Pasteur etkisi bir canl? olduğu kuram?n? ortaya koydu. 1857’de Paris’teki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Bilimsel Araşt?rmalar yöneticiliğine getirildi. ?mparator III. Napoleon’un desteğiyle ayn? okulda kendisi için bir fizyolojik kimya laboratuar? kuruldu. Ayn? zamanda Sorbonne’da kimya profesörlüğüne atanan Pasteur, o güne kadar bilim adamlar?n?n desteklediği ve mikroorganizmalar?n kendiliğinden türediği varsay?m?na dayanan kuram?n doğruluğunu araşt?rd?. Sonuçta alkol ve laktik asitte mayalanman?n, havayla ilişki halinde daha da h?zland?ğ?n? gördü. Böylece besinlerin; mikroplar?n kendiliğinden üremesiyle değil, havada bulunan ve kokuşmaya neden olan mikroorganizmalarla temas ettiğinde bozulduğunu kan?tlad?. Pasteur, bu buluşunu kuramsal bir temele oturttuktan sonra, Fransa’n?n ekonomisinde önemli rol oynayan sirke ve şarab?n bozulmas?na yol açan mikroplar?n ?s? yoluyla yok edilmesine dayal? pastörizasyon işlemini geliştirdi. Böylece bu ürünlerin bozulmadan korunmas? ve taş?nmas? sağland?. 1881’de Pasteur, çeşitli hastal?k yap?c? mikroorganizmalar?n etkisini azaltan bir teknik geliştirmişti. Şarbon ve tavuk koleras?na neden olan mikroorganizmalar? elde ettikten sonra bunlar?n zay?flat?lm?ş kültürünü aş? olarak kulland?. 1882’de Frans?z Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. Kuduz virüsünü elde edip güçsüzleştirerek geliştirdiği kuduz aş?s?n? ilk kez 1885’te insanlara uygulad?. 1888’de Paris’te kuduz üzerine temel araşt?rmalar?n yap?lmas?, kuduzdan korunma ve kuduz aş?s?n?n uygulanmas? üzerine çal?şmalar?n sürdürülmesi amac?yla kurulan bu enstitüyü, ölümüne kadar yönetti. Alkol, süt, tereyağ?, peynir ve sirke mayalanmalar?n? inceleyip, sorumlu mikroorganizmalar? tan?mlad?ktan sonra; ekşime, köpürme ve renk kararmas? gibi şarapta zamanla ortaya ç?kan bozulmalar? araşt?rmaya başlayan Pasteur, bugün kendi ad?yla an?lan konserve tekniğine bu yoldan ulaşt?. Bozulmaya neden olan mikroorganizmalar? öldürmek için, şarab? kapal? bir kapta, 60 oC ile 100 oC aras?ndaki bir s?cakl?kta birkaç saat ?s?t?p h?zla soğutmay? önerdi. Şarap, bira, süt, meyve suyu gibi tüm mayalanabilir s?v?lara uygulanan “pastörizasyon” yöntemi, önce Frans?z ordusunda, sonra sanayide uygulanarak tüm dünyaya yay?ld?. T?p, biyoloji ve kimya bilimlerine birçok katk?da bulunan Louis Pasteur, 28 Eylül 1895’te Paris yak?nlar?nda, Marnes-la-Coquette kasabas?ndaki Villeneuve-I’Etang şatosunda hayata gözlerini yumdu. Konu elff tarafından Saat 0232 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 0817 25 Vefakar Üye Pisagor Yaklaş?k 580 - 500 Yunan felsefecisidir. Doğum yeri olan Samos Sisam Adas?’ndan Güney ?talya'ya, Crotono'ya göç etti. Güney ?talya bu devirde bir Yunan kolonisiydi ve buraya yerleşenlerce Magna Graecia Büyük Yunanistan ad?yla an?l?yordu. Protona da bu yörenin zengin liman kentlerinden biriydi. Pisagor işte burada biraz kişisel çekiciliği, biraz kendisinde var olduğunu iddia ettiği kehânet gücü ve biraz da etraf?nda oluşturmay? başard?ğ? gizemci havayla kentin zengin ve soylu delikanlar?ndan 300 kadar?n? bir çat? alt?nda toplad? ve bir gizli örgüt, okul ya da mezhep diye tabir edebileceğimiz bir teşkilât kurdu. Pisagor, öğrencilerini iki bölüme ay?r?yordu Dinleyiciler ve Matematikçiler. Örgüte dinleyicilikle başlan?yor ve belirli bir deneme süresinden sonra başar?l? olunursa matematikçiliğe geçiliyordu. Pisagorculuk; evrende herşeyin bir say?ya bağl? olduğunu öne sürer. Pisagor'un öğretisinde; düzgün geometrik şekiller de önem taş?r. Örneğin Pisagor; yeryüzünün düzgün alt? yüzlüden, ateşin piramitten, havan?n düzgün sekizyüzlüden, suyun yirmiyüzlüden yarat?ld?ğ?na inan?r. Pisagorcular?n say?lara ve şekillere verdikleri gizemci anlamlar bu kişilerin say?lar? ve geometrik şekilleri yak?ndan incelemesine de neden oldu doğal olarak. Bunlar aras?nda en önemlileri; geometride s?kça kullan?lan “Pisagor Teoremi” ile “?rrasyonel Say?”n?n bulunmas?d?r. Pisagor, müzikle de uğraşt?. Telin k?salt?lmas?yla ç?kard?ğ? sesin inceldiğini keşfetti. ?ki telden birinin uzunluğu diğerinin iki kat? ise, k?sa telin ç?kard?ğ? ses, uzun telin ç?kard?ğ? sesin bir oktav üstündeydi. Eğer tellerin uzunluklar?n?n oran? 3'ün 2'ye oran? gibiyse, iki telin ç?kard?ğ? sesler beşli aral?kl? idi. Bu nedenle örneğin bağlamada parmağ?m?z? tellerden birinin ortas?na bast?ğ?m?z zaman, teli titreştirirsek ç?kacak olan ses, tel boş titreşirken ç?kacak sesin bir oktav üstünde olacakt?r. Benzer şekilde eğer parmağ?m?z teli uzunluk 2/3 oran?nda bölen noktadaysa, telin boş durumuna oranla bir beşli aral?k yukarda ses ç?kacakt?r. Say?larla müzik aras?nda bu ilişkiyi keşfeden Pisagor, epey keyiflenmiş olsa gerekir. Pisagor; sabah y?ld?z? ile akşam y?ld?z?n?n ayn? y?ld?z olduğunu anlayan ilk Yunanl?’d?r. Kendisinden sonra bu y?ld?z uzun süre Afrodit ile an?ld?. Bugün bunun Venüs Gezegeni olduğunu bilyoruz. Pisagor, gerek dayand?ğ? öğrenci kitlesi gerekse öğretisinin içerdiği temel öğeler bak?m?ndan soylulara yatk?n bir felsefeciydi. Pisagor'un ölümünden 10 y?l kadar önce, Güney ?talya'da demokratlar?n egemenlik kurmas?yla Pisagorculuk yayg?n bir şekilde kovuşturmaya uğrad?. Pisagor'un kendisi de Crotona'dan sürüldü. Pisagorculuk da felsefecinin ölümünden sonra yaln?zca yüzy?l kadar daha yaşad? ve tarih sahnesinden silindi gitti. Ancak Pisagor'un öğretisi ve fikirleri çağ?m?za kadar felsefe dünyas?n? etkiledi Bir söylentiye göre "felsefeci" sözcüğünü üreten de O'dur... Konu elff tarafından Saat 0233 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 0818 26 Vefakar Üye As?rlar Boyunca Avrupa’ya ders veren kimyager doktor. Râzî 864 - 925 As?l ad? Ebu Bekir Muhammed ?bn Zekeriya El Râzî'dir. Râzî 864 y?l?nda ?ran'?n Ray şehrinde doğdu. Yerleşik inançlar? sorgulayan felsefî düşünceleriyle tan?nm?ş olan Râzî, bilimle de ilgilenmiştir. Fizik, felsefe, kimya ve t?p gibi alanlarda yapm?ş olduğu çal?şmalarla bilim tarihinde seçkin bir yer edinmiştir. Türk kökenli olan Ebu Bekir El Razi, doğduğu şehir olan Rey'de felsefe, matematik, doğa bilimleri ve astronomi eğitimi yapt?ktan sonra Bağdat ve başka ?slam şehirlerinde öğrenimini tamamlad?. Daha sonradan da T?p öğrenimi gördü. Rey ve Bağdat hastanelerinde başhekim olarak çal?şan Razi'nin eserlerinin hemen hemen hepsi Latinceye çevrilmiştir. Kimya biliminde Câbir'in açm?ş olduğu yoldan giderek yap?sal dönüşüm kuram?n? benimsemiştir. Ancak Câbir gibi Aristotelesçi değildir. Maddenin oluşumunu dört unsurun birleşmesiyle değil, atomlar?n birleşmesiyle aç?klama eğilimindedir. Câbir gibi, bir dizi deney yaparak saf elementi elde etmeye çal?şm?ş ve bu işlemin, maddenin erimesi, çözülmesi, parçalanmas?, ortaya ç?kan parçalar?n farkl? parçalarla birleşmesi ve oluşan ürünün çökelmesi gibi 5 ayr? süreçten geçtiğini belirtmiştir. Çal?şmalar? s?ras?nda yeni kimyevî maddeler, yeni yöntemler ve yeni aletler geliştiren Râzî'nin en önemli başar?lar?ndan birisi, farkl? organik maddeleri dam?tmak suretiyle çeşitli yağlar, tuzlar ve boyalar elde etmiş olmas?d?r. Ayr?ca, demir gibi zor eriyen metallerin ergitme işlemleri ile ilgili araşt?rmalar da yapm?şt?r. Bilimsel bir tutum sergileyerek yerleşik otoriteleri önemsememiş, daha çok kendi gözlem ve deneylerine öncelik tan?m?şt?r. Kendisine daha çok Hippokrates'i örnek alan Râzî, Hippokrates gibi, iyi bir klinisyendir. Hastalar?n? tedavi süresince dikkatle gözlemiş ve teşhis ve tedavisini bu gözlemler s?ras?nda elde etmiş olduğu bilgiler ?ş?ğ?nda yönlendirmiştir. Teşhis s?ras?nda özellikle nab?z, idrar, yüz rengi ve terleme gibi göstergeleri göz önünde bulundurmuştur. Râzî ilk defa Ortadoğu ülkelerinin çoğunda yayg?n olarak görülen çocuk hastal?klar?ndan çiçek ve k?zam?ğ?n tan?lar?n? vermiş ve bunlar aras?ndaki farklar? belirlemiştir. Râzî hastal?klar?n tedavisinde, ilaçla tedavi yöntemini tercih etmiştir. Böbrek taşlar?n?n ve mesane taşlar?n?n ç?kar?lmas? gibi, genellikle cerrâhî müdâhalenin beklendiği durumlarda bile, ilaçla tedaviyi yeğlediği görülmektedir. Hatta bu konu ile ilgili olarak kaleme alm?ş olduğu müstakil bir eserde de ayn? şekilde ilaçla tedavi öngörülmüştür. Ebu Bekir El Razi'nin diğer bir önemi yan? ise, ?slam dünyas? içinde ilk defa doğa felsefesini savunan kişi olmas?d?r. ?S 750 y?l?ndan sonra Türk ve Pers kültürlerinin kat?lmas?yla kozmopolit bir hal alan ?slam her alanda ilerleme kaydetmeye başlanm?şt?r. Bu dönemde birçok ?slam şehrinde büyük kütüphaneler kurulmuştur. Bunlar ayn? zamanda araşt?rma merkezleriydi. Antik çağa ait birçok kitab?n çevirileri yap?lm?şt?r. Antik çağda Thales'le başlay?p gelişen doğa felsefesinin ?skenderiye kütüphanesinin yak?lmas?yla kesintiye uğramas?ndan sonra ?slam uygarl?ğ? içinde tekrar doğuşu Ebu Bekir El Razi ile olmuştur. Ebu Bekir El Razi ?slam içindeki önemli ak?mlarla çat?şmaya girmiş ve ?slam uygarl?ğ? içinde Thales benzeri bir gelenek kuramam?şt?r. Daha sonralar? Moğol istilas? ve Haçl? seferlerinin sonucu olarak bu gelişme durmuştur. Bilhassa Moğol istilas? bu elde edilen gelişmelere büyük darbe vurmuştur. Bu başar?lar?na rağmen onu çekemeyenlerinde olmas? ve onlar?n ağ?r iftiralar?yla vazifesinden at?ld?. Çaresiz bir hale düştü ve hatta gözleri kör oldu. K?z kardeşi onu evine ald?. Hayat?n?n yar?s?nda zengin olan Er-Râzî, 925 y?l?nda, ömrünün kalan k?sm?n? sefalet içinde bitirdi. Konu elff tarafından Saat 0233 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 0820 27 Vefakar Üye Wilhelm Conrad Röntgen 1845-1923 Wilhelm Conrad Röntgen, 27 Mart 1845’te Rhine’in küçük bir taşras? Lennep’te bir tüccar?n tek çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi, 3 yaş?ndayken, daha sonra burada Martinus Herman van Doorn Enstütüsü’ne de gideceği Apeldoorn’a taş?nd?. Özel bir yeteneği yoktu, ancak doğa ve orman hayran?yd?. Mekânik alet yap?m?na yatk?nd?. Bu, bütün yaşam? boyunca karakteristik bir özelliği oldu. 1862'de asl?nda başkas?n?n karikatürünü yapm?ş olmas?na rağmen, öğretmenlerinden birinin karikatürünü yapt?ğ? haks?z olarak iddia edilip, at?lacağ? Utrecht Teknik Okulu’na başlad?. Daha sonra fizik okumak üzere 1865’te Utrecht &220;niversitesi'ne girdi. Burada yeterli başar?y? gösteremeyerek, Zürih'teki Politeknik okulunun s?navlar?na girip kazan?nca, makine mühendisliği üzerine okumaya başlad?. Clausius'un derslerine ve Kundt'la laboratuar çal?şmalar?na kat?ld?. Hem Kundt, hem de Clausius onun gelişiminden çok etkilendiler. 1869'da Zürih &220;niversitesi'nden doktora diplomas? ald? ve Kundt'un asistan? olarak atand?. Daha sonra Kundt'la ayn? y?l Würzburg'a, üç y?l sonrada Strasbourg'a gitti. 1874 y?l?nda Strazburg &220;niversitesi’ne okutman, bir y?l sonra Wurtemberg'de Hohenheim Tar?m Yüksek Okulu'na profesör olarak atand?. 1876'da Strasbourg'a fizik profesörü olarak geri döndü. Fakat 3 y?l sonra Giessen &220;niversitesi fizik bölümünden gelen teklifi kabul etti. Ayn? konumda 1886'da Jena &220;niversite'si ve 1882'de Utrecht &220;niversitesi'nden gelen teklifleri reddettikten sonra Würzburg &220;niversitesi'nden gelen çağr?y? kabul etti. Daha sonra 1900'da Bavarian hükümetinin özel bir teklifini kabul edip, Münih &220;niversite'sine gitti ve hayat?n?n sonuna kadar burada kald?. Röntgen, ilk olarak kristallerin ?s? iletkenliği üzerine yaz?lan bir yaz?dan birkaç y?l sonra, gazlar?n özgül ?s?lar? hakk?nda 1870'de ilk yaz?s?n? yay?mlad?. Diğer araşt?rmalar?; Quartz'lar?n elektriksel ve diğer özellikleri, farkl? s?v?lar?n k?r?lma indislerinin bas?nç alt?nda etkilenimleri, elektromanyetik etki alt?ndaki polarize edilmiş ?ş?ğ?n değişimi, su ve diğer s?v?lar?n s?cakl?k ve s?k?şt?r?labilirlik fonksiyonlar?, yağ damlac?klar?n?n su üzerinde yay?l?ş?d?r. Röntgen ad? “X-ray ?ş?nlar?”n?n keşfiyle an?l?r. 1895'te düşük bas?nçl? gazlar?n içinden geçen elektrik ak?m? üzerine çal?ş?yordu. Bu alanda daha önce 1801-1868, J. W. Hittorf 1824-1914, C. F. Varley 1828-1883, E. Goldstein 1850-1931, Sir William Crookes 1832-1919, H. Hertz 1857-1894 ve Ph. von Lenard 1862-1947'in çal?şmalar? olmuştu. Bu bilim adamlar?n?n, “katot ?ş?nlar?” ile ilgili yapt?ğ? araşt?rmalar sonucu bu konu oldukça iyi biliniyordu. Fakat Röntgen'in katot ?ş?nlar? üzerine yapt?ğ? araşt?rma yeni bir çeşit ?ş?n?m?n keşfine yol açt?. ?çi boşalt?lm?ş bir tüp, karanl?k bir odada bütün ?ş?nlardan korunmak için siyah bir kartonla kaplan?rsa ve bir taraf? “barium platinocyanide” ile kapl? kağ?t ç?kan ?ş?nlar?n yolu üzerinde iki metre uzağa bile konsa, geçirgen oluyordu. Devam eden bir çok deneyden sonra ?ş?nlar?n yolu üzerine konan değişik kal?nl?ktaki cisimlerin farkl? geçirgenlik özelliklerine sahip olduğu anlaş?l?yordu. Kar?s?, elini ?ş?nlar?n üzerinde bir müddet hareketsiz tutup, ?ş?nlar fotoğraf paleti üzerine düştüğünde, görüntüyü biraz iyileştirince elindeki kemiklerin ve parmağ?ndaki yüzüğün gölgesinin palete düştüğünü fark etti. Bu, o zamana kadar al?nan ilk röntgenogram’d?. Bu ?ş?nlar?n yap?s?n? bilmediğinden X-rays X-Iş?nlar? ad?n? verdi. Daha sonra Max Von Laue ve öğrencileri bu ?ş?nlar?n, ?ş?kla ayn? elektromanyetik yap?ya sahip, fakat yüksek frekanslardaki sal?n?mlarda farkl? özellikler gösterdiğini buldular Röntgen, Anna Bertha Ludwig ile Zürih’te evlendi. Hiç çocuklar? olmad?. Kar?s?n?n ölümünden dört y?l sonra 10 şubat 1923’te hayata gözlerini yumdu. Konu elff tarafından Saat 0234 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 0821 28 Vefakar Üye Hem hükümdar hem de çağ?n?n en büyük astronomu; ULUĞ BEY 1394-1449 1394 y?l?nda güney Azerbaycan’?n Sultaniye şehrinde doğdu. 1449’da Semerkant’ta vefat etti. As?l ad? Mehmet Karagay’d?r. Meşhur Türk hükümdar? Timur’un torunudur. Babas? ise M. Şahruh Mirza’d?r. Uluğ Bey, küçüklüğünden beri ilim aş?ğ?yd?. Bu aşk?, ilme ve güzel sanatlara merakl? olan babas? Şahruh aş?lam?şt?. Uluğ Bey daha 11 yaş?ndayken Kur’an-? Kerîm’i ezberledi. Arapça’y? mükemmel bir biçimde öğrendi. Genç yaş?na rağmen kendini matematiğe verdi. Bu hususta en karmaş?k meseleleri bile çözerdi. ?limle uğraşmay? kendine zevk edindi. Yazd?ğ? ziyçte, “?htiyar olmas?na rağmen saçlar? ağarmayan, din ve millet ihtilâflar?na rağmen üzerine toz düşürmeyen ilim hikmettir matematik ve felsefe” der ve bu ilimleri medenî hayat?n ürünü olarak kabul ederdi. 1409’da hükümdar olan Uluğ Bey, kendini idarecilikten çok ilme vermişti. Saray?n? bir akademi haline getirip, zaman?n meşhur bilginlerini toplad?. Ortaya bir k?s?m neticeler at?p, tart?şmalar açt?. Saray?, matematik ve astronomi bilginlerinin olduğu kadar; sanatkâr, şair ve ediplerin de toplant? yeri idi. Ayr?ca, fen sahas?nda incelemeler yapmak üzere Çin’e heyetler göndermiştir. Zaman?n?n en büyük bilgini olarak ün salan Uluğ Bey, vaktinin çoğunu rasathanede geçirir, y?ld?zlar? ve güneş sistemini bitmez tükenmez bir aşkla incelerdi. Bugün ilim dünyas?nda isminden halâ söz ettirebilen Uluğ Bey, çağ?n?n en büyük astronomu idi. Dünya tarihinde ise en büyük astronomlardan biridir. Tarihe “15. yüzy?l?n astronomu” olarak geçmiştir. ?lim dünyas?nda öylesine etkili olmuştu ki Tycho Brahe gibi ünlü bir astronom, çal?şmalar?n? onun eserlerine dayand?rma zorunluluğunu hissetmişti. Orta Asya tarih ve coğrafya uzman? Frans?z bilgin Fernand Grenard da “Uluğ Bey; ruh ve zeka bak?m?ndan dikkate değer bir insand?. Usta bir şair, âlim bir din adam?, yüksek bir matematikçi idi.” der. Bat? ilim dünyas? onu çağ?n?n en büyük astronomu olarak görür. Onun hat?ras? günümüzde bile halâ canl?l?ğ?n? korumaktad?r. Merkezi, Amerika’da bulunan Milletleraras? Astronomi Derneği, Ay’?n görünen bir bölgesine onu ad?n? vermiştir. Bu bölge günümüzde, Uluğ Bey Krateri ad?yla an?lmaktad?r. Uluğ Bey’in çal?şmalar?n?; matematik ve astronomi sahalar?nda olmak üzere iki grupta toplayabiliriz. Uluğ Bey, önce trigonometri üzerinde çal?şmalar yapt?. Çünkü, astronomi ile ilgili çal?şmalar?n temelini trigonometrik esaslar teşkil ediyordu. Daha başlang?çta 1 derecelik yay?n sinüs değerini hesaplad?. Kendisinden önceki doğulu ve bat?l? bilginlerin tahminî ve yaklaş?k çal?şmalar?n? terk etti; cebir ve geometriye dayal? bir hesaplama esas? tespit ederek trigonometride yeni bir araşt?rma ç?ğ?r? açt?. Ayr?ca Uluğ Bey’in astronomi ile ilgili bir kitab? da Avrupa dillerine çevrilmiş ve 20. yüzy?la kadar Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur. Bundan başka Uluğ Bey bir de “rub-u daire” duvar kadran? yapm?şt?. Beyr&251;nî’nin 7,5 metre çap?ndaki rub-u dairesine karş?l?k Uluğ Bey 40 metre çap?nda ve Ayasofya Camii yüksekliğinde bir rub-u daire yapm?şt?. Bu alet, teleskop îcad edilinceye kadar gözlem işlemlerinde kullan?lm?şt?r. Ayr?ca Uluğ Bey bizzat suds-i fahrî isimli bir meridyen aleti yapm?şt?r. Uluğ Bey, bir de büyük bir kütüphane kurdu. Kütüphanenin baz? kitaplar? ?stanbul ve Avrupa’daki ?slâm yazma eserleri toplamalar?nda bulunmaktad?r. Ayn? zamanda büyük bir avc? olan Uluğ Bey, Türkistan’da kuş çeşitlerine dair bir eser yazd?. Fakat bu eseri günümüze kadar gelememiştir. Uluğ Bey, sanat dallar?na; bilhassa çiniciliğe önem verirdi. Çin’den getirttiği nadîde vazo ve baz? eserlerle Kühek’teki çinili saray?nda bu tip sanat eserlerinin koleksiyonunu yapt?. Yard?mc?s? Ali Kuşçu da, s?k s?k Çin’e gönderdiği elçilik heyetleri içindeydi. K?saca, Uluğ Bey sadece ?slam dünyas?n?n değil, bütün ilim dünyas?n?n seçkin bir sîmas? olarak halâ an?lmaktad?r. Kaynak Döğen Ş.; Müslüman ?lim Adamlar?; Yeni Asya Neşriyat; ?stanbul; Şubat 2004 Konu elff tarafından Saat 0234 değiştirilmiştir. Ahmet Sait 1650 29 Yönetici Paylaşımlar içinAllah razı olsun Ahmet abi. Gerçekten tarihe bakıldığında bilim dünyasına Müslüman ilim öncülerininkatkılarını görmemek körlük olurdu heralde. Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız... Sual Belki onlar eski hali istiyorlar? Cevap Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl... Bediüzzaman Said NursiNe hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum. Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. Osman Yüksel SERDENGEÇTİ 1657 30 Dost Allah Razı ve gerekli bir gidince bilgisayarıma kaydedeceğim. 12 Ünlü İş Adamının Başarı Hikayeleri ve Sırları Dünyada binlerce proje içinden sıyrılıp büyüyen proje ve girişimlerin zirveye çıkma hikâyeleri herkes tarafından merak edilmektedir. Birçok insan bu büyük ve dünyaya mal olmuş girişim ve başarı hikâyelerinin altında sihirli bir formül veya ilahi bir dokunuş olduğunu düşünür. Hiçbir başarı tesadüf değildir ve eğer fikrinizde “inanç” varsa sonuç mükemmel olacaktır. “İnanmak, başarmanın yarısıdır” sözü aslında bütün her şeyi değişen ve gelişen bilgisayar ve internet dünyasında, bu değişimlere ayak uydurmaya devam eden ve bu döneme damgasını vuran 12 kişi var. Bu 12 kişi gizli formüller kullanmak yerine yaptıkları işe karakterlerini yansıtarak başarıya ulaştılar. Kurdukları şirketlerle internet dünyasında çığır açan 12 girişimci ve onları başarıya götüren karakter özellikleri;KararlılıkSteve Jobs / Apple, NeXt, PixarJobs 2005’te Stanford Üniversitesi’nde yaptığı meşhur konuşmasında yeni mezun olacak gençlere “kararlılık” hakkında bol bol öğüt vermişti. 1980’lerde kendi kurduğu şirketi Apple’dan nasıl kovulduğunu ve yaşadıklarını şöyle özetledi; “30 yaşındaydım ve kapı dışarı edilmiştim. Endişe, bir girişimcinin hayatında olmazsa olmaz hislerden biridir, fakat kurduğum şirketin tepesindeyken alaşağı edilip şirketi başkalarının elinde görmek gibisi yok.”Yaşadığı çaresizliği “iCon” adlı kitapta intihar planları yaptığını açıklayarak dile getirmişti. Çoğu insanın vazgeçeceği noktada Steve Jobs’ın kararlılığı ortaya çıktı. O zamanlar sıradan bir şirket olan NeXt ve Pixar’ı oldukça yüksek noktalara taşıdı. Ve daha sonrada zor durumda olan Apple’ın başına geçerek şirketini zirveye oturttu. Steve Jobs’un açık formülü tam olarak “kararlılık”tı!YenilikçilikSergey Brin ve Larry Page / GoogleGoogle’ın kurucularından olan bu iki genç para peşinden koşan iş adamları değildi. Sadece iyi bir arama teknolojisi oluşturmak isteyen iki hackerdı. Yapılandırdıkları Google’ın nasıl sonuçlanacağı hakkında en ufak bir fikirleri yoktu. İçlerinde sadece yeni bir şey üretme ve üst düzey bir teknoloji geliştirme isteği vardı. 90’larda popüler olan ve ağırlığını piyasa koymuş olan Yahoo ve Lycos gibi birçok arama motoru zamanında ciddiye almadıkları Google tarafından sönük bırakıldı ve Google’ın bindiği treni çoktan kaçırdılar. İkili, Google AdWords açılana kadar yeterince para kazanamadı fakat kendilerini adadıkları amaç ve sabırla internet devriminin rol sahibi Patzer / MintBüyük koltuklar, geniş bir ofis, pahalı mobilyalar büyük bir şirketin olmazsa olmazı gibi görünebilir. kurucusu Aaron Patzer ise bu ihtişam’ efsanesini çürütmekte oldukça başarılı. Tutumlu ve sade karakterini çalışma hayatına da yansıtan Patzer, açtığı internet sitesiyle internet dünyasında bir ilki başardı. ziyaretçilerine bütçelerini denkleştirmek için çok kolay ve ucuz bir yol sundu. Patzer, 90’larda kullanıcılarını oldukça zarara uğratan benzer sitelere tutumluluk dersi verdi. 2009 kârı 170 milyon dolar olarak açıklanırken Patzer’ın tutumluluk politikası meyvesini vermiş gibi Zuckerberg / FacebookGenelde insanlar, yaptıkları girişimler başarılı olduktan sonra rahat oda ve koltuklarında yakaladıkları zaferin tadını çıkarmayı severler. Normal olarak başarıya ulaşmış çoğu projede değişiklik yapmak için genelde korkulur. Bu algının en büyük düşmanlarından birisi Mark Zuckerberg olmalı. Açıldığı günden beri sürekli değişen ve gelişen bir platform olan Facebook, hala da başarısını kat kat artırarak yoluna devam ediyor. Dünyanın en büyük firmalarından biri olan Facebook’ta kendine ait bir oda ve masası olmayan Mark’ın başarısı tesadüf Ferris / Four Hour Work WeekGirişimci Tim Ferris, Four Hour Work Week 4 Saatlik Çalışma Haftası adlı kitabıyla girişimcilere yeni bir iş kültürü aşıladı. İnsanların kişisel yaşam zamanlarını hafta sonu ve tatillerini sıkıştırmasını eleştiren Ferris, yaşamak istediğimiz yaşamı bugün yaşamak için çalışmayı öneriyor. Bu konudaki püf noktayı para kazanmak için daha mücadele, daha fazla sistemler kurmak olarak gösteren Ferris’e göre sadece istediği yaşam tarzını sürdürenler başarılı olabilir. Ferris amacı, bol boş zaman yaratıp tembellik yapmak değil, zamanı yapmak istediği şeylerle doldurmak olarak tanımlıyor. Spor aşığı olan Ferris, yaptığı tüm işlerini sporla harmanlayarak yapıyor ve oldukça başarılı olduğu kaçınılmaz bir Hurley, Steve Chen ve Jawed Karim / YouTubeBu üç kafadar, mühendislerin en ünlü tabirlerinden biri olan “KISS” keep it simple, stupid – basit olsun, salak deneyimini en iyi anlayanlardan. Sadece kendi videolarını yüklemek için oluşturdukları platform sadelik ve basit arayüz sayesinde bugün en çok tıklanan siteler haline geldi. Büyük hayaller kurmadan yola çıkan bu girişimciler, basitliğin çekiciliğinden yararlanarak bugün en çok ziyaret edilen sitelerden birini kurdular. Ve Google 2007 yılında bu sade ve basitlik için 1 Milyar ücret ödedi ve kendi bünyesine OdaklıPaul Graham / Viawebİnternette iş başarısı hakkında kitap yazabilecek biri varsa bu kişi Paul Graham'dan başkası olamaz. Graham, bugün birçok yeni kurulan internet şirketine başlangıç sermayesi sağlayan bir girişimci, Y Combinator şirketinin kurucu ortağı. 1995 yılında Viaweb'i kurduğunda tek amacı, teknolojiyle barışık olmayan girişimcilere internet üzerinde mağaza açmayı ve bu mağazayı yönetmeyi sağlayan bir servis sağlamaktı. Viaweb, başarılı servisler sağlayarak 1998'de Yahoo tarafından 45 milyon dolara satın alındı. Graham’ın deneyimlerinden çıkardığı sonuç ise "insanlara sadece istedikleri şeyleri sun ne azı ne fazlası".Tabuları YıkınNiklas Zennstrom / Kazaa, Skype, Joostİsveçli girişimci Niklas Zennstrom internet dünyasındaki kuralları tam anlamıyla tekrar yazdı ve bilinen kuralların değişmesine neden oldu. Zennstrom’un geliştiridği programlar Kazaa ve Skype internetin paylaşım boyutunu bambaşka noktalara getirdi. Kazaa programının peer to peer’ eşten eşe paylaşım sistemini kullanması kullanıcıların her türlü dosyanın paylaşımını oldukça kolaylaştırdı ve hızlandırdı. Bu durum medya tekellerini oldukça zor durumda bıraktı. Çok ucuz konuşma imkânı sağlayan Skype ise telekom devlerini köşeye sıkıştırdı. Aslında Zennstrom’um tabuları yıkarken işi çok da kolay olmadı; müzik şirketlerinin kendisine açtığı davalar nedeniyle yıllarca ABD’ye Levchin / PayPalPayPal kurulduktan çok kısa bir süre sonra başarı merdivenlerini çok hızlı tırmanıyordu. Ama sitenin başı yolsuzluklarla ciddi anlamda dertteydi. Bu durum ilk zamanlarda kâr oranlarını ciddi olarak etkilemeye başlamıştı. Levchin zor olanı seçti ve yolsuzluklara odaklandı. Şu anda Paypal online ödemelerde en güvenilir marka oldu. 2002′de eBay 1,5 milyar dolara PayPal’i satın aldı. Levchin’in verdiği mesaj “Sorun ne kadar büyük olursa olsun zaman içinde odağını kaybetmeden çözüm için çalışmak, konsantre olmak, vazgeçmemek” Bezos / gelen her türlü kitap, CD, DVD, video oyunu internet sitesinde satacağını düşündüğünde Bezos’u çoğu kişi ciddiye almamış. Hırs küpü olarak adlandırılacak olan Jeff , mega dükkan şimdiki konumunu hırsına borçlu. Kâr etmesi uzun süreler alan için her şey şu anda yolunda gibi Anderson / MySpaceSadece internet üzerinden servet edinen kişilerin başında gelen Tom iyi bir fırsatı değerlendirmişti. Birçok sosyal ağ vardı ama sadece video ve müzik paylaşım fikrini kimse öne çıkarmamıştı. Anderson bu fırsatçılığı ile sitesine 500 Milyon üye kattı. En çok müzisyenler ve müzik dinleyenler tarafından kullanılan MySpace’in yüksek kullanıcı kitlesi medya devi New Corp’ın iştahını kabartmış olacak ki 580 Milyon $’lara MySpace’i satın Wales / WikipediaPaul Graham “Önemli hedeflere ulaşmak için sarsılmaz bir özveri ve güzel bir plan gerekli” olduğunu söylerken bu sözün Wikipedia’nın babası Jimmy Wales tarafından oldukça ciddiye alınacağını düşünmemişti. Wales bir bilim adamı gibi küçük bir düşünceden büyük bir fikre giden yolu takip etti. Bu küçük iz ise esnek olma fikriydi. Wikipedia kullanıcıları sitenin kurucuları tarafından eklenen bilgilerin yanına kendi sahip olduklarını ekleyebildiklerini görünce siteye olan ilgi geometrik bir hızla artmaya başladı. Kontrollü esnekliğin gücünü kullanan Wales şu anda dünyanın en büyük online ansiklopedisinin sahibi ve birçok girişimciye esneklik konusunda yol gösteriyor. Kimimizin başının belası, kimimizin ise keşfetmeye doyamadığı matematiği bu günlere hangi matematikçiler getirdi tanımaya ne dersiniz? İşte Dünya’nın gidişatını etkileyen ünlü matematikçiler… Doğrudan matematikçiye ulaşmak için üstüne tıklayın! Thales Carl Friedrich Gauss Pisagor Berrhard Riemann Isaac Newton Georg Cantor Wilhelm Leibniz John Conway Hypatia Andrew Wiles Girolama Cardano Grigori Perelman 1. Anadolu Filozofu Thales Mısır matematik okulunun ilk öğrencisi ve İsa’dan önce yaşayan yedi büyük bilginden biri olan Thales matematik ve geometri alanında çığırlar açmış bir isim. Mısırlılar’dan geometriyi öğrenip Yunanlılara tanıtan Thales’in bulduğu geometri teoremlerini şu şekilde sıralayabiliriz Çap çemberi iki eşit parçaya böler. Bir ikizkenar üçgenin taban açıları birbirine eşittir. Birbirini kesen iki doğrunun oluşturduğu ters açılar birbirine eşittir. Köşesi çember üzerinde olan ve çapı gören açı, dik açıdır. Tabanı ve buna komşu iki açısı verilen üçgen çizilebilir. 2. Sayıların Babası Pisagor İsminden de tahmin edildiği gibi trigonometrideki Pisagor Teoremi’nin sahibi Pisagor ile karşınızdayız. Pisagor astronomi ile ilgilendi. Dünyanın yuvarlak olduğunu, her gezegenin kendi ekseni olduğunu ve gezegenlerin merkezi bir noktanın çevresinde döndüklerini söyleyen ilk kişilerden biri matematiğin babası Pisagor’un en büyük başarılarından biri ise müziğin 1, 2, 3, 4 sayılarının orantılı aralıklarına dayandığını keşfetmesi. Ayrıca kare sayıları ilk keşfeden de Pisagor oldu. Rasyonel Sayılar Yüzünden Öğrencisini Öldürttü Pisagor hakkında bir de ilginç bir bilgiyi sizlerle paylaşmak isteriz. Pisagor sayıların sadece rasyonel olduğunu düşünüyordu. Bu yanlış fikri fazlaca sahiplenen Pisagor, karekök ikinin rasyonel olmadığını ispatlayan öğrencisi Hippasos’u denize attırarak öldürttü. 3. Isaac Newton 1643 – 1727 Her ne kadar Newton denildiğinde aklımıza fizik gelsede Newton fizikçi olmasının yanı sıra matematikçi, astronom, mucit, filozof ve ilahiyatçıydı. Newton daha 27 yaşındayken 1669 Cambridge Üniversitesi’nin matematik profesörü oldu. Özellikle analitik geometride eğrilerin teğetleri diferansiyel ve eğrilerin oluşturduğu alanları integral hesaplamak için yöntemler geliştirdi. Bu iki işlemin birbirlerine ters olduğunu bulan Newton, eğimler ile ilgili çözümler geliştirdi ve bunlara akış fluxion metotları ismini verdi. Bilime 6 Yıl Ara Verdi Isaac Newton asabi, ürkek yapılı, kendisine itiraz edilmesinden korkan bir kişiliğe sahipti. Bu özelliklerinden dolayı eserlerini sadece dostlarının ikna etmesi sonucu yayımlattı. Eserlerinin yayınlanmasından sonra ise yaşanan bir olay Newton’un mesleğinden uzaklaşmasına neden oldu. Robert Hooke, Newton’un yazılarındaki bazı sonuçların kendi buluşu olduğunu onun bunları sahiplendiğini iddia etti. Bu olaylar üzerine ruhsal çöküntüye giren Newton, bilim dünyası ile olan ilişkisini kesti. Daha sonra yakın arkadaşı Edmond Halley’in matematikçi, astronom gayretleriyle yaklaşık 6 yıl sonra tekrar çalışmalarına döndü. 4. Wilhelm Leibniz Leibniz 1692 ve 1694 yılları arasında eğriden türetilen apsis, ordinat, teğet, kiriş ve diklik geometrik kavramlarını benimseyip, belirten ilk kişi olarak bilinir. Leibniz lineer denklemlerdeki sistemin katsayılarını şu an matris olarak adlandırdığımız bir düzene göre ayarlayarak sistemin sonucunun bulunabileceğini de gören ilk bilim insanı. İntegral fonksiyonlarını keşfetmesiyle matematiğin çehresini değiştirmiş olan Wilhelm Leibniz, iyi bir matematikçi olmasının yanı sıra iyi de bir felsefeciydi. Matematik ve felsefe arasındaki ilişkiyi de kendine göre şu şekilde yorumlamıştı “Matematik olmaksızın, felsefenin derinliklerine nüfuz edemeyiz. felsefe olmaksızın, matematiğin derinliklerine nüfuz edemeyiz. İkisi olmaksızın, herhangi bir şeye nüfuz edemeyiz.” Leibniz ile Newton Arasındaki Kalkülüs Tartışması Newton, “akış” yöntemlerini 1666 yılında geliştirmişti ve sadece birkaç matematikçiye özel olarak göstermişti. Ancak 1675’te Paris’te Gottfried Wilhelm Leibniz da tamamen bağımsız olarak kendi diferansiyel yöntemini geliştirdi. Leibniz 1684’te kendi yöntemini yayınlayınca, bilim dünyasında bu yöntemi önce kimin bulduğuna dair sert bir tartışma başladı ve 1716’da Leibniz hayatını kaybettikten sonra bile tartışma devam etti. Günümüzde tarihçiler Newton ve Leibniz’in birbirlerinden tamamen habersiz bu yöntemleri geliştirdiklerini düşünüyorlar. 5. Kadınların Matematikteki Temsilcisi Hypatia 370–415 Günümüzde bile kadının toplumdaki ve bilimdeki yerinin önemi anlaşılamamışken 1600 sene önce yaşamış İskenderiyeli Hypatia filozof, matematikçi ve astronomdu. İlk kadın matematikçi olan Hypatia hayatı boyunca doğayı; mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalıştı. Hypatia’nın buluşları gök cisimlerinin sınıflandırılmasında, hidrometre’nin bulunmasında, sıvıların yoğunluk derecesinin belirlenmesinde etkili oldu. Devrin en güzel kadınlarından biri olan Hypatia’nın Öklid ve Apollonius’un Konikleri üzerine de kitaplar yazdığı bilinmekte. Hypatia Hristiyan Çetesi Tarafından Taşlanarak Öldürüldü Hypatia dönemin önemli Yahudi şehirlerinden biri olan İskenderiye’de İskenderiye Kütüphanesi’ndeki Platon Okulu’nda dersler veriyordu. Bu sırada Hypatia öğrencilerine sürekli inanmadan önce sorgulamaları gerektiğini anlatıyordu. Bu durum karşısında dönemin gerici zihniyetteki Piskoposı Cyril halka “Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim.” açıklamasında bulundu ve Hypatia’yı “dinsiz bir şeytan” olarak nitelendirdi. Cyril’in halkı bu şekilde kışkırtması sonucu 500 kişilik fanatik bir Yahudi grubu Hypatia’yı vahşice öldürdü. Hypatia’ya karşı yapılan bu zorbalık feminist sanata da konu oldu. 6. Girolamo Cardano 1501 -1576 Gerolamo Cardano İtalyan doktoru, matematikçisi, astrolog ve fizikçiydi. Cardano bazı teknikleri küplere uyguladığında garip şeylerin olduğunu fark etti. x³=15x+4’ü çözerken -121’i içeren bir ifade buldu. Cardano negatif bir sayının kare kökünün alınmayacağını biliyordu. Ayrıca denkleminin çözümlerinden birinin x=4 olduğunu biliyordu. Bu durumu düzeltmek için Tartaglia’ya bir mektup yazdı. Ars Magna ise sorunu çözmek için karmaşık sayılarla ilgili bir hesaplama verdi. Cardano, Tartaglia’nın yardımıyla 3. dereceden denklemlerin çözüm yolunu buldu ve cebir alanında yazdığı kitabında yayımladı. İyi Bir Kumarbazdı. Cardano ayrıca iyi bir kumarbaz ve satranç oyuncusuydu. Olasılıkla ilgilenmesi sayesinde kumar masasında kazanabileceğini fark eden Cardano olasılık teorisini geliştirdi. Dolayısıyla istatistiklerin, pazarlamanın, sigorta endüstrisinin ve hava durumu tahminlerinin oluşmasına öncülük etti. 1560 yılında “Şans Oyunları” adında bir kitap da yazdı. 7. Çağının En Üretken Matematikçisi Leonhard Euler 1707- 1783 İsviçre, Basel’de doğan Euler matematik tarihinde yer yüzüne ayak basmış en muhteşem matematikçi olarak anılır. Euler aralarında fonksiyon işareti fx; trigonometrik fonksiyonların tanımları sin, cos, tan; doğal logaritmanın tabanı olan müthiş “Euler Sayısı”nın işareti “e”; toplam hesaplamaları için kullanılan Yunan harfi Sigma Ʃ; sanal sayıların işareti olan “i” ve çemberin çevresinin çapına oranını ifade eden pi sayısının işareti π de dahil bir çok matematiksel ifadenin sembolünü matematiğe kazandırdı. Yani Euler için matematiğin temel taşlarını oluşturmuş isim de diyebiliriz. Kendi İsmiyle Anılan 96 Tane Matematiksel Terim Var. Euler bir geometrik nesnenin köşeleri, kenarları ve yüzleri arasındaki topolojik bağıntıyı gösteren “Euler Karakteristiği”ni bularak bir çoğu doğru zannedilen sayılamayacak kadar çok teoriyi çürüttü. İki yemek öğünü arasında bir matematiksel ispatı yapabildiğine dair iddialar da olan Euler’in çalışmalarının bütünü 70 cildi aştığından Euler çağların en üretken matematikçisi olarak da adını tarihe yazdırdı. Ömrünün son 17 yılında görme yetisini tamamen kaybetmesine rağmen matematik tutkusundan vazgeçmeyen Euler birçok çalışmasını görme engelli iken sekreterinin yardımlarıyla gerçekleştirdi. 8. Matematikçilerin Prensi Carl Friedrich Gauss 1777-1855 Gauss cebirsel bir denklemin a+ib şeklinde bir kökü olduğunu göstererek karmaşık düzlemi kurdu. Bu yüzden karmaşık düzleme Gauss Düzlemi de denir. Matematiğin önemli yöntemlerinden en küçük kareler yöntemini ve i*i= -1 eşitliğini de Gauss buldu. Ayrıca astronomik verilerini analiz ederken, ölçüm hatası sayesinde çan eğrisi ürettiğini fark etti. Parlak Zekası Küçük Yaşta Kendini Belli Etmişti Gauss da küçük yaşta kendini belli etmeye başlayan bilim insanlarındandı. Öğretmeni 1’den 100’e kadar sayıları toplamasını istedikten hemen sonra gauss toplama yöntemini bularak çok çabuk bir şekilde bu toplamı hesapladı. Öğretmeni küçük yaşta bir çocuğun bu yöntemi bulmasından çok etkilenmişti. Gauss biraz daha büyüyüp 16’sına geldiğinde ise Herschel’in 1781 de keşfettiği Uranüs gezegeninin yörünge elemanlarını hesaplayarak bu gezegenin yörünge elemanlarını bulmaya yarayan ve günümüzde hala kullanılan bir metot ortaya koydu. Çalışmalarının Çoğunu Yayınlamadı Gauss saplantılı bir mükemmeliyetçiydi. çalışmalarının çoğunu yayınlamadı; önce teorileri yeniden düzenlemeyi ve iyileştirmeyi tercih etti. Meslektaşları tarafından yayımlanmış olan pek çok önemli matematiksel keşfi o daha önceden yapmasına rağmen yayımlamayı tercih etmemişti. Matematik tarihçisi Eric Temple Bell’e göre, Gauss günlüklerine yazdığı tüm matematiksel fikirleri hayattayken yayımlamış olsaydı matematik 50 yıl ileri atlamış olurdu. Öklitsiz alan formülü ölümünden sonraki notlarında bulunan Gauss’un beyni araştırma için muhafaza edildi ve halen Göttingen Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bir formalin içinde korunuyor. 9. F. Bernhard Riemann 1826-1866 Bernhard Riemann’in 1826’da fakir bir ailede doğmasından 19. yüzyıl’ın en seçkin matematikçilerinden birisi olmasına kadar uzanan bir başarı öyküsüne sahip. Riemann bu büyük başarısını Riemann Geometrisi, Riemann Yüzeyleri ve Riemann İntegrali gibi kendi adıyla matematiğe kattıklarına borçlu. Asal sayıların dağılımıyla ilgili karışık bir problem olan Riemann Hipotezi ise buluşlarının zirve noktası. Çok az sayıda matematikçinin anlayabilmesi nedeniyle ortaya çıkışından sonraki 50 sene kadar fark dahi edilemeyen bu problem, değerinin anlaşılmasıyla birlikte bilimsel arenada sonucu en çok merak edilenler listesine girdi. Görünen o ki, Riemann’ın çalışmaları ölümünden sonra bile matematiksel düşüncenin ufuklarını zorlamaya ve yeni yollar aramak üzere insanları teşvik etmeye devam edecek. 10. Şarlatanlıkla Suçlanmış Bir Deha Georg Cantor 1845-1918 “Matematikte bir soru ortaya koyabilmek, soruyu çözmekten daha değerlidir” Georg Cantor “Sonsuz küme” kavramına matematiksel bir tanım getirdi ve gerçel sayıların sonsuzluğunun doğal sayıların sonsuzluğundan “daha büyük” olduğunu ispatladı. Cantor daha da ileri giderek kümeleri sonlu ve sonsuz kümeler olarak ikiye ayırdı. Sonsuz kümeleri ise sayılabilen ve sayılamayan sonsuz kümeler olarak ikiye ayıran Cantor’un bu iddiasıyla şaşkına dönen döneminin matematikçileri, Cantor’un fikirlerini “matematiği istila eden korkunç bir hastalık” olarak nitelendirdiler ve onu şarlatanlıkla suçladılar. Oysa ki zamanla, Cantor’un fikirlerinin doğru olduğu ortaya çıktı. 11. Kahveyi Teoreme Dönüştüren Kişi Paul Erdös 1913-1996 Erdös, Euler’den sonra en çok üretken matematikçi yaptı. Yalnızca 1987 yılında, 74 yaşındayken yaptığı yayın sayısı 50’dir ki bu sayı pek çok matematikçinin bir ömür boyu yaptığı toplam çalışma sayısından fazladır. Yapılan araştırmalar, dünyadaki her yedi matematikçiden birinin onun çalışmalarına dayanan bir çalışması olduğunu ortaya koymaktadır. Bu açıdan matematikçilerin “Erdos sayısı” çıkmaktadır ortaya. Matematik Dışında Hiçbir Becerisi Yoktu Erdös ilk kez kahvaltıda kendi başına ekmeğine yağ sürdüğünde 21 yaşındaydı. Zira tüm işlerini o güne kadar annesi zaman sayfalar dolusu denklemler yazmadı, problemler çözmedi. Neredeyse tüm hayatı boyunca günde 19 saat çalışıp, uyanık kalabilmek için bol miktarda kahve içen Erdös, matematikçiler arasında “Kahveyi teoreme dönüştüren kişi” olarak anılırdı. “Mezarda dinlenecek çok zamanım olacak” Erdos hayatını, matematiğe maksimum zaman ayıracak biçimde planlamıştı. Kendine ait evi, ailesi ve hobisi yoktu. Anlattıklarına göre 1940’tan sonra roman okumamış, sinemaya dahi gitmemiş. Hayatını üniversiteler, araştırma merkezleri arasında seyahatle geçirmiş. Bir bavula sığacak kadar eşyası olan Erdös, maaşını çalışma arkadaşlarına ve öğrencilerine dağıtırdı. 1984 yılında kazandığı Wolf Prize ödülü sayesinde dolar kazandığında bu paranın yalnızca 720 dolarını kendisine ayırdı geri kalanını ise burs olarak İsrail’de bir matematik kurumuna gönderdi. 12. John Horton Conway 1937-… Grup teorisi, sayı teorisi ve geometri gibi saf matematik dallarının birçoğuna önemli katkılarda bulunan Conway, kombinasyonal oyun teorisinde ve kodlama teorisinde de aktif bir matematikçi. Şu anda Princeton Üniversitesinde matematik profesörü olan Conway, oyun ve bulmaca analizleriyle tanınır. 1970’de bir hücresel otomat olan Hayat Oyunu’nu geliştirdi. Bu oyun bilgisayar programlarına ve evrimin izinde programlar yazılması için ilham verdi. 1971’de ise Berwick ödülünü aldı ve kraliyet topluluğunun akademik üyesi olarak seçildi. 13. Andrew Wiles İngiliz matematikçi ve Oxford Üniversitesi’nde Royal Society araştırma profesörü olan Andrew 1953 tarihinde Cambridge – İngiltere’de doğmuş. 1974 yılında tamamladığı Cambridge Üniversitesi’ndeki lisans eğitiminin bittiğinden beri ABD’de Princeton Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapmakta. Fermat’ın Son Teoremi olarak bilinen matematik problemini, 1637 yılında ortaya atıldığından 357 yıl sonra 1994’te Richard Taylor ile birlikte çözmesiyle ünlendi. 10 yaşındayken yerel halk kütüphanesinde bir matematik kitabında karşılaştığı Fermat’ın Son Teoremi çok ilgisini çekmişti. Belki de matematikçi olmasına yol açan bu problemi çözmek için çalışmaya daha o yıllarda başladı ve yine aynı problemi çözmesiyle adını duyurdu. 14. Grigori Perelman 1966-… Grigori Perelman 2002 yılında “Bin Yılın Soruları” olarak ilan edilen ve milenyum soruları arasında yer alan “Poincare Varsayımı”nın ispatını 33 sayfalık bir makaleyle internet üzerinden kamuoyuna sundu. Fakat meslektaşları da dahil olmak üzere ispatı çevresinden gerekli ilgiyi ve inancı görmedi. 2006 yılına gelindiğinde ise uzmanların bile zor anladığı çözümün resmen doğruluğu onaylandı. Böylece kendisi o yıl içerisinde verilecek olan Fields ödüllerine layık görüldü. ”Ben Zaten Evreni Kontrol Edebilirim 1 Milyon Doları Ne Yapayım?” Dr. Grigori Perelman Matematik’in en prestijli ödülü olan Fields ödülünü ve soru başına konulan 1 milyon doları da reddetti. Son olarak 2010 yılında layık görüldüğü milenyum ödülünü de reddeden Perelman herkesi şaşırtmıştı. Fakat daha sonra parayı tekrardan kabul ederek bu parayı matematik geleceği için kullanacağını açıkladı. Perelman ile ilgili bir diğer şaşırtıcı durum ise annesiyle birlikte komşularının şikayetlerine rağmen çözüm bulmadığı hamam böcekleriyle dolu bir evde yaşaması. Gazetecilere de röportaj vermeyen Perelman bu durumla şöyle diyor “Gazeteciler bilimle ilgilenmiyor. Tek merak ettikleri şey günlük hayatım.” 15. Yaşayan Efsane Terry Tao 1975-… ABD’de yaşayan Çin kökenli Tao, 1975 doğumlu matematiğin çeşitli alanlarında çalışan bir Amerikalı matematikçi. Tao henüz 13 yaşında lise öğrencilerinin katıldığı uluslararası matematik olimpiyatinda uçuk dereceler yaptı. Zekasıyla herkesi kendine hayran bırakan Tao 20 yasinda Princeton’da matematik doktorasını alarak ders vermeye başladı. 24 yaşında da profesörüğe yükseldi. Terry Tao Armonik analiz, kısmi diferansiyel denklemler, cebirsel kombinasyon, aritmetik kombinasyon, geometrik kombinasyon, sıkıştırılmış algılama ve analitik sayı teorisindeki çalışmalarını sürdürüyor. Tao 2006’da Fields Madalyası, 2014’te Matematikte Atılım Ödülü’nü kazandı. Asal Sayılar Üzerinde Yeni Buluşlara İmza Attı Ben Green ile birlikte belirli uzunluğa sahip sahip asal sayı dizilerini buldu. Bu dizinin önemi dizideki her numaranın sabit bir uzaklıkta olmasıydı. Örneğin, 3, 7, 11 dizisi, birbirinden 4 aralıkla ayrılmış üç asala sahip. Sekans 11, 17, 23, 29 ise 6 aşamalı dört asala sahip. Bunun gibi herhangi bir uzunlukta dizilim mevcutken, o zamana kadar olan asal sayıların 18 rakamdan fazla olması nedeniyle hiç kimse 25 aşamadan daha fazlasını bulamadı.

geometri bilim adamlarının ilginç hayat hikayeleri