5 Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, s. 30 6) Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap İlişkileri, s. 30 7) Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, s. 29; Peter Mansfield, The British in Egypt, Londra, 1971, s. 164-165 Ülkemizdekısaca Arabistan olarak bilinen Arap Yarımadasının insanlık tarihindeki yeri bir hayli eskidir. Bununla birlikte mevcut yazılı kaynaklar, yarımadanın ilk sakinlerinin kimler olduklarını ve Arapların bölgeye ne zaman yerleştiklerini İSLAMİYETİNDOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU. 1.ASYA,Bizans,sasaniler,Göktürkler,Hindistaniçin Japonya) 2.AVRUPA. 3.AFRİKA. 4.İSLAMİYETTEN ÖNCE ARAP YARIM ADASI. .1. BİZANS iMPARATORLUĞU ( 395 - 1453 ) Siyasi Sosyal ve Ekonomik Durum : • Kavimler göçü sonucu Roma İmparatorluğu bütünlüğünü koruyamayarak 395' te Arap yarımadasının bir kısmında Osmanlı emperyalizmi gibi bir kavramdan söz . BM Genel Kurulunun 11 Aralık'taki 194 sayılı kararıyla Bu kriz sırasında Arap ülkelerinin 1 ARABLARIN DURUMU. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu. O'nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan'ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda 1 İslamiyet Öncesi Dünyanın Genel Durumu a. Avrupa konu anlatımı için tıklayınız. b. Afrika konu anlatımı için tıklayınız. c. Asya: Doğu Roma: Kavimler Göçü sonucu, Roma İmparatorluğu, bütünlüğünü koruyamayarak 395' te Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılmış, Batı Roma 476 'da yıkılmıştır. dOJt. İslamiyet’in doğduğu dönemde dünya nasıldı? İslamiyet’in doğuşu şüphesiz tarihte önemli yer tutan olaylardan birisidir. Somut örneklere rağmen bu olayın o coğrafyaları etkilemediğini savunanlar da vardır. Bu yazımızda bu yargının ortadan kalkması için argümanlar verip, çürütmeler yapacağız. İslamiyet’in doğduğu dönemde Arap Yarımadası, Asya, Avrupa ve Afrika’da genel bir sosyal veya siyasal bir karışıklık bulunmamaktadır yargısı ne kadar doğrudur? İslamiyet’in doğuşunda belirli coğrafyalarda sıkıntılar yaşandığı bilinmektedir? Karışıklık kelimesine tanım getirerek bu yazımıza başlamak istiyoruz. Karışıklık kelimesi bir şey düzensizliğinden ortaya çıkan; zihinsel ve somut olabilen sorun ve sıkıntılardır. Belirteceğimiz coğrafyalarda iç ve dış olmak üzere bulunan toplumsal sıkıntılara kanıtlar göstererek, var olan karışıklığı kanıtlamaya çalışacağız. Bu Yazının İçindeki Başlıklar İslamiyet’in Doğuşuİslam Devleti’nin Kurulmasıİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Arap Yarımadasıİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Asyaİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Göktürklerİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Hindistanİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Çinİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Japonyaİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Avrupaİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Bizans İmparatorluğuİslamiyet’in Doğduğu Dönemde Franklarİslamiyet’in doğduğu Dönemde Arap Yarımadası, Asya, Avrupa ve Afrika’daki Sosyal ve Siyasal Karışıklıklar İslamiyet’in Doğuşu İslam’ın doğuşunu her basit izahın üzerinde tutmak gerekir. İster din, ister etnik durum, ister medeniyet üzerine dayanılsın, meselenin bütünü değil bazı yönleri ele alınmış olur. Hz. Muhammed 571-632, kendisine 610 yılında ilk vahyin gelmesiyle peygamber olmuştur. Bu olay ile birlikte İslamiyet doğmuş ve onu yayma çalışmalarına girilmiştir. Hz. Muhammed’e inanıp İslamiyet’i kabul eden kişilere İlk Müslümanlar adı verilir. İlk Müslümanlar’ın yaptığı İslamiyet’i yayma adı altında yapılan çalışmalar bir süre sonra açığa çıktı. Bu durum Mekkeliler tarafından pek de hoş ve taviz verilebilecek bir durum olarak karşılanmadığından, Müslümanlara baskı uygulamaya başladılar. Mekkelilerin Müslümanlık’ı kabul etmemelerinin birçok nedeni vardır. Bunlardan ilki; Putperestlik’e karşı olan Müslümanlık’ın, Putperestlik sayesinde Mekke’ye yapılan ziyaretlerden elde edilen kazancı bitirecek olmasıdır. Diğer bir nedeni, Mekke’de yapılan köle ticaretini bitirecek olmasıdır. Köle ticareti o zamanın zengin Mekkelilerinin ana geçim kaynaklarından birisidir. Ayrıca, İslamiyet’in tamamen kabulü ile Hz. Muhammed siyasi üstünlük kazanacak ve zengin Mekkelilerin diğer Mekkelilere yaptığı siyasal baskı ortadan kalkacaktır. Zamanla Müslümanlar üzerindeki baskı arttı. Daha sonra Müslüman halk bu baskıya dayanamayıp kendileri için en uygun yer olan Habeşistan’a göç ettiler 615. İslam Devleti’nin Kurulması Hz. Muhammed, Hac için Medine’ye gelen Medinelilere İslamiyet’i kabul ettirdi. Medineli Müslümanların önde gelenleri ile Hz. Muhammed Akabe’de görüştüler. 622 yılında gerçekleşen bu olay Akabe Biatları olarak bilinir. Akabe Biatları’nda Medineliler, Hz. Muhammed’e bağlılık yemini etmişlerdir. Bunun sonrasında Medineliler Hz. Muhammed’i Medine’ye davet ettiler. Ekonomik ve siyasal güçlerini kaybetmekten korkan Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinin baskıları ve tepkileri artınca, Hz. Muhammed Medinelilerin çağrısı üzerine beraberindeki Müslümanlarla birlikte Medine’ye göç etti. 622’de gerçekleşen bu olaya İslam tarihinde Hicret adı verilir. İslamiyet’in yayılma döneminde Müslümanlar ve karşı taraf arasında birçok savaş olmuştur. Bunlar; Bedir Savaşı 624, Uhud Savaşı 625, Hendek Savaşı 627, Hudeybiye Barışı 628, Hayber’in Fethi 629, Mute Savaşı 629, Mekke’nin Fethi 630, Huneyn Savaşı 630, Tais Seferi 630 ve Tebük Seferi’dir 631. Hz. Muhammed İslamiyet’in temellerini atmıştır. Daha sonra Hulefa-i Raşidin de denen Dört Halife Dönemi başlamıştır 632-661. Bahsettiğimiz gibi İslamiyet’in doğuş kısmı Hz. Muhammed hayattayken yaşanmıştır. Dört Halife Dönemi’nde gerçekleşen olaylar daha çok İslamiyet’in geniş coğrafyalara yayılması olarak gelişmiştir. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Arap Yarımadası İslamiyet’in doğuşu sırasında Arap Yarımadası’ndaki Araplar henüz millet haline gelemedikleri için kabileler halinde yaşıyorlardı. Her kabile birbirinden ayrı devlet gibiydi ve şeyhler tarafından yönetiliyorlardı. Arap Yarımadası’nın en önemli bölgeleri Hicaz, Necid ve Yemen’dir. Yemen, tarıma elverişli topraklara sahiptir. Necid bölgesi ise hayvancılığa elverişlidir. Bu üç yer önemli ticari yolların üzerinde bulunmuştur. Elbette ki konu verimli coğrafyalar olunca rekabet kaçınılmaz olur. Bu yüzden kabileler arasındaki sınır anlaşmazlıkları kan davalarına, kan davaları da savaşlara dönüştü. Yılın sadece dört ayında Zilka, Recep, Zilhicce ve Muharrem savaşmak ve kan dökmek haram olduğu için savaşılmazdı. Arap Yarımadası’ndaki bu kan davaları birçok can kaybına neden olduğu için -ki bu can kayıplarının bir kısmı kabile reisleri veya kabilede değer gören kişilerdir- kabileler sıkıntıya girmiştir. Ayrıca bu davalar adadaki her yönden birliğin sağlanmasını geciktirmiştir. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Asya İslamiyet’in doğduğu dönemde Asya’da Göktürler, Hindistan, Çin, Japonya ve Sasaniler gibi güçlü siyasi organizasyonlar bulunmaktaydı. Özellikle Göktürkler ticaret yolları üzerinde büyük bir egemenliğe sahipti. İslamiyet’in doğduğu dönemde Asya’da var olan devletleri biraz daha ayrıntılı inceleyelim. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Göktürkler Orta Asya Türklüğünün en önemli temsilcisi olan Göktürk Devleti’nde Hristiyanlık, Zerdüşlük, Budizm, Maniheizm ve Yahudilik dinleri kabul görmesine rağmen Gök Tanrı inancı hakimdir. Kısaca Gök Tanrı inancına göre Tanrı kainatın yaratıcısıydı, tekti ve ebedi idi. O coğrafyada birden fazla dinin benimsenmiş olmasının en büyük nedeni coğrafyanın bulunduğu konumdur. Göktürk Devleti’nin o zamanki kağanlarından olan Tapo Kağan, yönetime geçtiği zaman ağabeyi gibi Çin ile iyi ilişkiler kurarak, kazanç elde etmek istemektedir. Bu isteğinde Çin’in o zaman içinde bulunduğu zor koşullar onun lehinedir. On bin kadar Türk tüccar Çin’e yerleşir ve daha sonra bu tüccarlar Çin ekonomisini yavaş yavaş ele geçirmeye başlarlar. Çin ile olan bu içli dışlı ilişki sebebiyle Çin kültürü yayılır ve Türk beyleri arasında bu kültüre biz özentilik oluşur. Bunun üzerine Tapo Kağan Budist olur ve bu dini korumak için seferberlik ilan eder. Fakat Türk halkının yaşam tarzına uymayan bu din, halk tarafından kabul edilmez. Bu sebeple Tapo Kağan halk tarafından eskisi kadar değer görmemeye başlar. En belirgin örneği Budizm ile verebildiğimiz Göktürklerin İslamiyet’in doğuşu sırasında din ve inanç konusunu şu şekilde özetleyebiliriz. Göktürkler kendi coğrafyalarında birçok dinin bulunmasına rağmen sadece kendi yaşantılarına en uygun olan Gök Tanrı İnancı’nı benimseyebilmişlerdir. Coğrafyada bulunan bu dinsel ayrım elbette ki bazı sorunlara neden olmuştur. Çünkü o dönemlerde kişiler genelde kendi dinlerine çok bağlı insanlardır ve bu dinsel ayrım onlar için büyük bir sorundur. Çin’in kendi prenseslerini entrika kurmak için Göktürk Devleti’ne sokmaları devletin içten içe çöküşüne sebep olmuştur. Göktürk tüccarlarının Çin kültürüne olan bu merakları devletin diğer bireyleri tarafından hoş karşılanmadığı için devlet içi siyasi itaatsizlik oluştuğunu söyleyebiliriz. Belki bazı kesimler küçük ayaklanmalar yapmış olsa da güçleri devlet reisinin bu arzusunu -aynı zamanda bu arzunun getirmiş olduğu her türlü fikir ve siyasi çatışmayı- engelleyememiştir. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Hindistan Hindistan’da en eski devirlerden beri çeşitli ırk, dil ve kültürden insan bir arada yaşıyordu. Benimsenen din ise Hinduizm idi. Daha sonradan Budizm ortaya çıkmış olsa da fazla yaygınlaşamamış ve benimsenememiştir. Hinduizm Kast Sistemi’ne dayalı olan bir dindir. Kast kelimesinin kökeni ırk ya da soy anlamına gelir. Kast Sistemi ise toplumdaki insanların belirli ölçütlere göre sınıflandırıldığı sistemdir. Kast Sistemi’nde insanlar dört ana gruba ayrılmışlardır. Brahmanlar Din adamları Kşatriyalar Hükümdar ailesi ve askerler Vaisyalar Tüccarlar, çiftçiler, esnaflar Sudralar İşçiler Kast Sistemi, toplumu kapalı sınıflara ayırmış, her sınıf kendi dilini geliştirmiştir. Kast Sistemi yüzünden Hint toplumu asla tek bir bütün olamamış ve siyasi birliğini sağlayamamıştır. Toplumun sınıflara ayrılmış olduğu ve siyasi birliğin bulunmadığı bir toplumda da sosyal sıkıntılar elbette kaçınılmaz olmuştur. Bana göre Hindistan’da, Kast Sistemi’nin bu gibi zorluklar getirmesi kaçınılmazdır. Çünkü ortada bir demokrasi veya eşitlik yoktur. Eşitliğin olmadığı gibi sınıflar arasındaki farklar ve baskılar çok fazladır. Toplum en üst seviyedeki Brahmanlar için yaşanılabilir bir yer olsa da, daha alt seviyedeki insanlar için sefillik içerisinde olabilir. Elbette ki bu sistemin kendi içinde de bir yaşanmışlığı bir düzeni vardır. Çünkü bu sistem hatrı sayılır bir dönemdir uygulanmaktadır. Toplumsal sıkıntıların kaynağı sistemin katı olmasından kaynaklanmaktadır. Yani bu sistem isimsel bir ayrımdan daha fazlasıdır. Hindistan’da siyasi birliğin olmaması ayrı bir problemdir. Siyasi birliği olmayan bir ülke, yapılmamış bir yapboza benzer. Parçaların her ne kadar bir hikayesi olsa da, bir araya gelip yapboz olamadan kimse onları duvarlarına asmazlar. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Çin İslamiyet’in doğuşu sırasında Çin’de siyasi birlik Si Hanedanı tarafından sağlanmıştı. Sui Hanedanı yönetimi sırasında Çinlilerin Göktürkler ile münasebetleri oldu. Tapo Kağan ölene kadar Göktürklerin Çinliler üzerindeki baskıları devam etmişti. Bu etki altında kalan Çin daha sonra Göktürk saldırıları karşısında kendi politikası olan iç savaş yaratmaya girişti. Türk boylarının arasına ikilik soktu ve Türk prensleri birbirine karşı kışkırttı. Bunun üzerine Göktürkler 582 yılında Doğu ve Batı Göktürkler olmak üzere ikiye ayrıldılar. Çin bu yıllarda Türkleri Çinlileştirmeye çalışmıştır. Şipi Kağan 609-619 zamanında Doğu Göktürkler, yeniden eski güçlerine kavuştular. Çin’e her yıl ödenen vergiler kesildi. Çin imparatoru yenilgiye uğratıldı. Çinliler ve Türklerin bu şekilde karşı karşıya gelmelerinin ana nedenlerinden bir tanesi İpek Yolu egemenliğidir. Tarım geniş ve verimli topraklarda önemli etkinliklerden bir tanesidir. En önemli ekonomik kazancı İpek Yolu’ndan almış olan Çin, elbette ki bu verimli topraklar için entrikalar düzenlemiştir. Bu entrikaları düzenlerken kendi içerisinde siyasi karşıtlık ve çatışmalara maruz kalan Çin’de çatışmalar eksik olmamıştır. Bu gibi kumpaslardan önce bulunduğu sıkıntılı durumu yavaş yavaş atlatsa da toplum içi karışıklıklardan kurtulamamıştır. Aynı zamanda Göktürk baskısı nedeniyle savunmasız kalmıştır. Kesilen vergilerle ekonomik olarak da sıkıntıya girmiştir. Fakir kalmıştır. Yani Göktürkler Çin’i birçok bakımdan zor durumda bırakmıştır; bu da karışıklıklaların temel görünür nedenidir. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Japonya İslamiyet’in doğuşu sırasında Japonya’da Yamato aileleri hakimdi. Japonya’nın o dönemde kuvvetli bir merkezi idaresi yoktur ve Çin’in etkisi altında kalmıştır. Bu nedenle Japonya derebeylik sisteminin kapılarını açmıştır. Derebeylik, temeli eşitsizliğe dayanan sosyal, ekonomik ve siyasal düzendir. Japonya, kendi bulunduğu coğrafyada durumu en kötü olan ülkedir. bunun nedeni siyasi bakımdan kuvvetli olmaması ve ekonomik açıdan gelişmiş olmamasıdır. Elbette ki çoğu açıdan gelişmemiş ve başka bir devletin adı altında -ki buna sömürgecilik de denebilir- yaşayan bir ülke olmak beraberinde sıkıntı ve karışıklık getirecektir. Bu merkezi idare yoksunluğu Japonya’nın gelişmesini uzatmış -şu an ne kadar gelişmiş olsa da- ve bir süre sefil kalmasına neden olmuştur. Zaten temeli eşitsizliğe dayanan bir sistem altında olan bir ülkede toplum içi sınıfsal kargaşalar veya hak sorunları eksik olmaz. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Avrupa İslamiyet’in doğuşu sırasında Avrupa’da siyasi bir birlik bulunmamaktaydı. Kavimler Göçü ve Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Avrupa’da merkezi krallıklar gücünü kaybetmeye başlamışlardır. Bunun yerine soyluların güç kazanması ile Feodalite Sistemi ortaya çıkmıştır. Feodalite, toplumsal eşitsizlik üzerine kurulu olduğu için toplumu sınıflara ayırmıştır. Bunların yanı sıra Avrupa’da hakim olan Skolastik Düşünce Dogmatik Dini Düşünce, kilise hakimiyetinin fazlasıyla artmasını sağladı. Bunun sonucunda kendilerinde sosyal ve siyasi idare yetkisi gören Papalar kiliseye karşı gelenleri Aforoz ediyorlardı. Kilise gün geçtikçe zenginleşti ve güç kazandı. Bu gelişme bilim ve gelişmede stabil olmanın yanı sıra Engizisyon Mahkemeleri, Enterdi Papa’nın bir ülkeyi kralı ile birlikte cezalandırması gibi yollarda birçok insanın Kilise’ye karşı gelme nedeniyle ölümüne neden olmuştur. Bu sınıfsal ayrım, siyasi birlikten yoksunluk ve Kilise’nin güç kazanması gibi nedenler Avrupa’da siyasi ve sosyal sıkıntılar yaratmıştır. Kilise’nin bu şekilde etkin olması sonucunda bilimsel gelişmeler gerilemiştir. Verilen can kayıpları insanların içinde Kilise hakkında kötü bir düşünce ve hakkını arama isteği yer etmiş bulundursa da, kimse can kaybı olamaması için sesini çıkartmamıştır. Bu da Kilise’nin kendisinde daha fazla güç bulmasına ve durumun daha kötüye gitmesine neden olmuştur. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Bizans İmparatorluğu Bizans o zamanlar önemli Yakın Doğu devletleri arasındaydı. Bizans İmparatorluğu yıkılan Batı Roma İmparatorluğu’ndan sonra varlığını tek başına sürdürüyordu. En parlak dönemini Jüstinyen ile yaşamış olan Bizans, onun ölümünden sonra tekrar eski gücünü toplayamadı. İslamiyet’in doğuşu sırasında başında Heraklius varken yıpranmasına rağmen Orta Doğu’nun en güçlü devletlerindendi. Mısır ile arasında Hristiyanlık yüzünden sıkıntılar ortaya çıkmıştı. Ayrıca Afrika’nın kuzey kısımları Bizans’ın egemenliğindeydi ve Bizans ve Sasani rekabeti nedeniyle Mısır büyük bir baskı altında kalıyordu. O zamanlar Bizans, Hristiyanlık’ın Ortodoks mezhebine bağlıydılar. İslamiyet’in doğuşu sırasında Bizans’ın elindeki yerler hariç Avrupa’da siyasi bir birlik yoktu. Bizans ve Sasani devleti rekabetinde iki taraf da fazlasıyla yıpranmışlardı. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Arap Yarımadası ve Çevresi İslamiyet’in doğuşu sırasında Arap Yarımadası ve çevresi yukarıdaki haritada görülmektedir. Açık pembe ile gösterilen kısımlar Bizans İmparatorluğu’nun Asya, Avrupa ve Afrika’nın belirli bölümlerinde bulunan topraklardır. Kendi içerisinde taht kavgaları ve siyasi karışıklıklar yaşayan Sasani Devleti, Bizans ile büyük bir mücadele içindeydi. Birbirlerine uzun süre boyunca akınlar düzenleyen bu iki devlet yine de yan yana yaşayabilecek şekilde birbirlerine eşitlik tanımışlardı. IV ile VII. yüzyıllar arasında iki rakip olarak dünya yönetimini paylaşan Bizans ve Sasani Devletleri dünya tarihine yön vermiş olan iki devletti. Bu iki devlet arasında askeri, siyasi ve diplomatik ilişkiler bulunmaktaydı ve özellikle nazik diplomatik söylemlerin arkasında derin düşmanlık yatmaktaydı. İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Franklar Franklar, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra o coğrafyalarda yaşayan topluluklar kendilerine ait devletler kurmuşlardır. Bunlar; Fransa’da Franklar, İspanya’da Vizigotlar ve İtalya’da Ostrogotlar’dır. Franklar’ın yönetimi askeri güce dayanıyordu. Silah ve donatım yapımı nedeniyle maden işçiliğinde ilerlemişlerdi. Genelde yağmacılıkla geçinen bir kabileydi. Normalde Vizigotlar ve Ostrogotlar, Gotlar kavminin üyesiydi. Daha sonra bu kavmin ayrılması üzerine ikiye ayrılmışlardır. Bu üçü arasındaki savaşlar yüzünden binlerce kişi can vermiştir. Kalan toplumun bu şekilde ayrılması tekrar birleşip eski gücüne kavuşması önünde bir engeldir. Verilen can kayıpları da toplumun zayıflamasına ve diğer devletlerin onlar üzerindeki egemenlik isteğinden dolayı yeni tartışma ve kargışalara neden olmuştur. İslamiyet’in doğduğu Dönemde Arap Yarımadası, Asya, Avrupa ve Afrika’daki Sosyal ve Siyasal Karışıklıklar Sonuç olarak, İslamiyet’in doğumu sırasında belirli coğrafyalardan gerek siyasi, gerek sosyal sıkıntılar olduğu kanıtlanmıştır. Avrupa’da derebeylik ve Papa’nın yetkisinin artmasına Roma İmparatorluğu’nun Kavimler Göçü nedeniyle yıkılması rahat bir zemin hazırlamıştır. Avrupa’da kilise ve krallıkların bir arada güçlerini arttırmaya çalışmalarından doğan bir siyasi birliksizlik vardır. Başka bir nokta ise Mısır ile Bizans arasında çıkmış olan ve Hristiyanlık’ın yanlış anlaşılmış olmasından kaynaklanan sıkıntılar olduğu açıktır. Göktürkler’in yaşadığı coğrafya birçok dine mensup insana ev sahipliği yapmaktaydı. Göktürkler ne kadar etkileşimde olsalar da diğer dinleri özümseyemediklerinden dolayı, coğrafyada inançsal bir karışıklık ortaya çıkmıştır. Arap kabileleri arasında genelde toprak isteğinden kaynaklanan kan davaları mevcuttu. Vizigot, Ostrogot ve Franklar arasında geçen savaşlar ve tartışmalar birçok sıkıntıya neden olmuştur. Roma İmparatorluğu birçok sıkıntı altında kalmıştır. Çin Türk coğrafyasına hakim olmak istediği için -ki bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi İpek Yolu’dur- Türklerle birçok husumete girmiştir. Hinduizm, kast sistemine dayalı bir inanış olduğu için Hindistan’da gerek sosyal, gerek siyasi karışıklıkları ortaya çıkarmıştır. Son olarak Japonya, Dünya siyasetinde hatta kendi coğrafyasında bile etkin olamamış; bu da kendi içinde sıkıntıları ortaya çıkarmıştır. İslamiyetin meydana getirdiği değişimi anlayabilmek için, İslamiyetten önceki dünyanın genel durumunu bilmek gerekir. Bunun için Asya, Avrupa, Afrika kıtalarındaki ve İslam dininin ortaya çıktığı Arabistan bölgesindeki yaşam biçimleri, devlet yapıları ve dinî düşünceler AvrupaAvrupa, Kavimler Göçü’nün etkisiyle büyük karışıklıklar içindeydi. Fransa’da, Vizigotlarla Franklar arasındaki savaşlarda binlerce insan ölmüştü. Ispanya ve Güney Fransa’da taht kavgaları hüküm sürmekteydi. İngiltere’yi Anglo Saksonlar istila etmişti. Bu istilalarda binlerce insan öldürülmüştü. Gotların, Vandalların ve diğer Germen kavimlerin sürekli akınları yüzünden, Avrupa âdeta bir harabe dönemde Macaristan’da devlet kuran Avarlar, Doğu Roma’yla ve barbar kavimlerle mücadele büyük çoğunluğu Hristiyandı. Gözlem ve deneyi reddeden skolastik düşüncenin etkisi ile bilim ve düşünce sınırlandırılmıştı. Kilise farklı anlayışları ortadan kaldırmaya çalışmıştı. Azınlık durumundaki Yahudilere ve farklı inanç sahiplerine ağır baskılar yapılmıştı. Halk, toplumsal sınıflara bölünmüştü. Geniş halk kitleleri kilise ve toprak sahiplerinin baskısı altında Afrika İslamiyetin doğuşu sırasında Afrika’nın siyasi bakımdan önemli olan bölgeleri, Kuzey Afrika ile Habeşistan’ kuzey kısımları Doğu Roma’nın egemenliğindeydi. Doğu Roma-Sasani rekabeti yüzünden Mısır halkı sürekli baskı altında tutulmuştu. Habeşistan’da ise Habeş Krallığı bu ülkede IV. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamış ve İmparator Ezana da 320 yılında Hristiyanlığı kabul etmişti. Hristiyanlık, İmparatorluğun resmî dini olmasına rağmen yerli halkın bir kısmı eski dinleri olan putperestliği AsyaDoğu Roma Kavimler Göçü’nden sonra Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmıştı 395. Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’ yüzyılda Justinianos Döneminde en parlak devrini yaşayan Doğu Roma’nın sınırları, doğuda Kafkaslardan batıda Batı Akdeniz havzasına, kuzeyde Balkanlar’dan güneyde Mısır ve Kuzey Afrika kıyılarına kadar doğuşu sırasında, Doğu Roma’da Herakleios Herakliyus sülalesi iktidardaydı. Doğu Roma İmparatorluğu batıda Avar ve Slavlarla, doğuda ise Sasanilerle mücadele Roma’da halk, sosyal sınıflara ayrılmıştı. Halkın çoğunluğu Kilise ile toprak sahiplerinin etkisi altında Roma, İslamiyetin doğuşu esnasında en güçlü Hristiyan devleti Ön Asya’da, Doğu Roma’dan sonra en güçlü devletti. İslamiyetin doğuşu sırasında Sasaniler, Doğu Roma’yla yaptıkları mücadeleler ve kendi içindeki taht kavgaları sonucu iyice zayıflamıştı. Halk, savaş ve iç karışıklıklar sonucu sıkıntı içerisindeydi. Iran’da esası ateşe tapıcılık olan Zerdüştlük dini Türkler Orta Asya’nın en güçlü devletini kuran Kök Türkler, 582 yılında ikiye bölünmüştü. İslamiyetin doğuşu sırasında Doğu ve Batı Kök Türk devletleri olarak siyasi varlıklarını Araplar arasındaki ilişkiler Cahiliye Dönemi adı verilen İslam öncesi döneme kadar uzanıyordu. Türkler ve Araplar, Sasani ordusunda görev almış ve ipek yolu üzerinde yaptıkları ticari faaliyetlerle birbirleriyle karşılaşmışlardı. Türk-Arap ilişkilerine ait ilk bilgiler, cahiliye şiiri olarak bilinen edebi ürünlerde ve Hz. Muhammed’in bazı sözlerinde arasında çağdaşı olan diğer toplumlardan farklı olarak kölelik anlayışı ve sosyal sınıf farklılığı Türkler, Gök Tanrı dinine inanıyorlardı. Kök Türk hanedanları arasında Budizmi benimseyenler de Hindistan, Asya’nın güneyinde yer alan büyük bir yarımadadır. Bölgede çeşitli ırk, din ve kültürler var olduğundan siyasi birlik sağlanamamış ve güçlü bir devlet kurulamamıştı. Hindistan’da siyasi bir birlik kurulamamasının nedenlerinden biri halkı kesin sınırlarla sosyal sınıflara ayırmış olan kast doğuşu sırasında Hindistan, siyasi olarak Asya kıtası üzerinde etkin bir devlet konumunda değildi. Hindistan’ın en eski inancı, Veda inanışıdır. Bu inanış, tabiata ve tabiat kuvvetlerine tapınma esasına Çin, Güneydoğu Asya’da yer alan büyük bir ülkedir. Eski ve köklü bir medeniyet merkezidir. İslamiyetin doğuşu sırasında Çin’de Sui hanedanı egemen durumdaydı. Çinliler Kök Türklerle sürekli mücadele içindeydiler. Ülke içinde de taht kavgaları Asya’nın doğusunda Büyük Okyanus’ta birçok ada üzerinde kurulmuş olan ülkedir. İslamiyetin doğuşu sırasında siyasi bir etkinliği Arap Yarımadası Asya’nın güneybatısında yer alan Arap Yarımadası’nın en önemli bölgeleri Hicaz, Necid ve Yemen’dir. Yemen tarıma elverişli topraklara sahip bir bölgedir. Necid bölgesi ise hayvancılığa elverişlidir. Mekke, Medine ve Taif şehirlerinin bulunduğu Hicaz, özellikle ticaret yollarının geçtiği önemli bir bölgedir. Arabistan’da İslamiyet öncesinde yıldızlara tapınma putperestlik, Hz. İbrahim’in dini olan Haniflik inanışı ile Hristiyanlık ve Musevilik gibi inançlar da önce Araplar, kabileler hâlinde yaşarlardı. Kabilelerin başında şeyh denilen reisler vardı. Kabileler aynı kökten gelen ailelerden oluşurdu. Ailede erkek söz sahibiydi. Erkeklerde çok eşlilik görülürdü. Kız çocuklarına değer verilmez, kadın miras hakkından öncesi Arap toplumunda, kabileler arası kan davaları yaygındı. Araplarda halk genel olarak köleler ve hürler olmak üzere iki gruba ayrılırdı. Köleler sahipleri tarafından alınır, satılır ve ticaret malı olarak kabul şehirde yaşayanlarına medeni, çölde yaşayanına bedevi denilirdi. Bedeviler daha çok göçebe biçiminde yaşar ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Çöl şartlarına dayanıklı olan deve ile koyun, keçi ve at beslenirdi. Medeniler ise tarım ve ticaretle geçinirlerdi. Tarım, vahalarda yapılırdı. En önemli tarım ürünü hurma önce konuşma ve yazı dili olarak Arapça kullanılırdı. Arap alfabesi Nebatlıların kullandığı yazıdan yararlanılarak ticari ve toplumsal hayatın en önemli unsuru, belli zamanlarda Mekke ve çevresinde kurulan panayırlardı. Bu panayırlardan en önemlisi ve en büyüğü Mekke civarında kurulan Ukaz Panayırı’dır. Mekkeliler kervan ticareti ile de uğraşırlardı. Afrika ve Hindistan’dan gelen mallar, kervanlar aracılığı ile Suriye ve Mısır’a taşınırdı. Mekke, Medine ve Taif şehirleri, ticaret sayesinde oldukça zenginleştiler. Ticaretle uğraşanlar, toplumda itibarlı kişiler olarak kabul edilirdi. Peygamberimiz Hz. Muhammed Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu. O’nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan’ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır. 1. Araplar kabileler halinde yaşıyorlardı İslâmiyet’ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı. Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı. Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib Medine ve Tâif’ti. Mekke’de Kureyş Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib Medine de Evs ve Hazreç adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diğer kabîleler genellikle göçebe idiler. arasında kan davaları vardı Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dört ayında Muharrem, Recep, Zilka’de ve Zilhicce aylarında harbetmezlerdi. Bu aylara "eşhür-i hurum" savaşılması, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar denir. Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke’nin hâkimi, Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabîlesi, diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı. gelişmişti ve panayırlar düzenlenirdi Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, iffetsiz kadınlar, şâirler, hatipler, kâhinler ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif’le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, Kâbe’nin duvarlarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe duvarında asılmış olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü’s-seb’a" Yedi Askı denilmiştir. çoğunluğu putperestti Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putperestti. Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva’, Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke’de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kâbîlenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticâret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu. Arabistan’da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî ateşe tapan ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz. İbrahim’in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı. İslâmiyetten önce Arap Yarımadasının kuzeyinde Sûriye’de "Nebtî", güneyinde Yemen’de "Himyerî", Irak’ta ise "Süryânî" yazıları kullanılıyordu. Hicaz Arapları Sûriye ve Irak’a ticâret için yaptıkları seyâhatlarda Arapça’yı Nebtî ve Süryânî yazıları ile yazmayı öğrendiler. Daha sonraki asırlarda, Nebtî yazısından "Nesih"; Süryânî yazısından da "Kûfî" denilen yazı sitilleri doğmuştur. Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himâye, cesâret.. gibi bazı iyi hasletleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı. Hele köle ve kadınlara insan değeri vermezlerdi. Kadınlar, ölen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi, kendileri mirâs malları arasında, mirâscılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Fuhuş âdeta meslek hâline gelmişti. Bu yüzden bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi. İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanlığı içindeydi. Maddî ve rûhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir mürşit, bir kurtarıcı beklemekteydi. Kur’ân-ı Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlık dönemi, "İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden, fesat her tarafı kapladı karada ve denizde yayıldı."ifâdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır. Tarih ayt konu anlatımı, Tarih tyt konu anlatımı , Tarih yks konu anlatımı… Merhaba arkadaşlar sizlere bu yazımızda İslam Medeniyetinin Doğuşu hakkında bilgi vereceğiz. Yazımızı okuyarak bilgi edinebilirsiniz İslam Medeniyetinin Doğuşu İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Dünya İslamiyet Yayılıyor Dört Halife Dönemi Emeviler Endülüs Emevileri Abbasiler İslamiyet’in Doğduğu Dönemde Dünya İslamiyet’in doğuşu sırasında Amerika ve Avustralya gibi yeni kıtalar Avrupalılar tarafından henüz keşfedilemediğinden dolayı dünya; Afrika, Asya ve Avrupa kıtalarından Eski Dünya ibaret sayılıyordu. Asya’daki Genel Siyasi Durum Bu dönemde Arabistan’a komşu iki büyük imparatorluk vardı. Bunlar, Bizans ve Sasani devletleridir. Bizans Başkenti İstanbul olan Bizans; Balkanlar, Anadolu, Suriye, ve Mısır’a hâkim olup siyasi ve askerî açıdan oldukça güçlü bir devlettir. Sasaniler İran ve Irak’a hâkim olan ve taht kavgaları dolayısıyla yer yer siyasi karışıklıklar yaşayan Sasaniler, Kuzey Arabistan’ın hâkimiyeti için Bizans İmparatorluğu ile mücadele hâlindeydi. İslamiyet’ten Önce Arap Yarımadası Siyasi Durum – Kuzey ve Güney Arabistan’da bazı küçük devletler kurulmasına rağmen tüm Arabistan’a hâkim olan ve Araplar arasında siyasi birliği sağlayacak güçlü bir devlet yoktu. – Arabistan’da kabilecilik anlayışına dayalı, dağınık bir siyasi yapı mevcuttu. – Aynı kanı taşıyan ailelerin meydan getirdiği kabilelerin bölgeleri ve şeyh denilen liderleri vardı. NOT Kabile kültürünün yaygınlığı, Araplar arasında siyasi birliğin kurulmasını engellemiştir. Ekonomi – Arabistan’ın çoğrafi yapısı, Arapların iktisadi uğraşlarını doğrudan etkilemiştir. – Yağışın fazla olduğu yüksek bölgelerde, az da olsa tarım yapılmasına rağmen kervan ticareti, Arapların en önemli geçim kaynağıdır. – Arabistan, Uzak Doğu ile Afrika ve Akdeniz ülkeleri arasında bir kavşak konumunda olduğu için Arabistan’ın kuzeyinden, güneyinden, doğusundan ve batısından birçok ticaret yolu geçmekteydi. – Araplar, özellikle Şam – Mekke ticaret yolunu kullanarak kervan ticareti yapıyorlardı. Yazı, Dil ve Edebiyat – Araplar arasında okuma ve yazma bilenlerin sayısı oldukça azdı. – Yazılı değil sözlü edebiyat yaygındı. – Araplar, güzel konuşmaya hitabet ve şiire çok önem verirlerdi. Hatta o dönemde Arap erkeklerinde aranan özelliklerden biri, güzel konuşmaydı. – Hac mevsiminde Mekke’de düzenlenen panayırlarda eğlenceler, spor ve şiir yarışmaları yapılırdı. Birinci seçilen şiir, altın sayfalara yazılarak Kâbe’nin duvarına asılırdı. NOT İslamiyet’le birlikte Kur’an-ı Kerim’in, İslam tarihinin ve coğrafyasının yazılma ihtiyacından dolayı yazılı edebiyat gelişmeye başlamış, okuma ve yazma yaygınlaşmıştır. Kur’an dili olması ve Müslümanlığın yayılmasıyla Arapça, uluslararası bir dil hâline gelmiştir. İnançlar Hristiyanlık, Musevilik ve Hz. İbrahim’e inananların oluşturduğu Haniflik gibi tek tanrılı inançlar görülmekle birlikte, Arabistan’daki yaygın inanış putperestlikti. Kabilelerin kutsal saydıkları büyük putlar, Mekke’deki Kâbe’de muhafaza ediliyordu. Araplar, kan dökmenin yasak olduğu haram aylarında Kâbe’deki putlarına tapmak ve hediyeler sunmak amacıyla Mekke’ye hac yapmaya gelirlerdi. Hac mevsiminde Kâbe’yi ziyaret eden Araplar, daha sonra Mekke yakınlarında kurulan panayırlarda alışveriş yaparlardı. İslamiyet Yayılıyor Hz. Muhammed’in Peygamberlik Öncesi Hayatı Soyu SAV, Mekke’nin büyük ailelerinden, Kureyş kabilesinin kollarından biri olan “Haşimoğulları”ndandır. Babası Abdullah , annesi Amine’ dir. Dedesi Abdülmuttalip, Mekke’ nin ileri gelenlerindendir. Doğumu ve Çocukluğu 20 Nisan 571 yılında Mekke de dünyaya gelmiştir. Doğumundan önce babası Abdullah’ı , Altı yaşında AnnesiniÂmine’yi kaybetmiştir. Annesinin ölümüyle sekiz yaşına kadar dedesi Abdülmuttalib’in , sonra da amcası “Ebu Talip” in yanında yaşamını sürdürmüştür. Amcası Ebu Talip’in yanında ticareti öğrenmiş, Arabistan dışında Suriye, Yemen bölgelerini tanımıştır. Gençliği SAV, putlara tapmaz, doğruluktan ayrılmaz, yalan söylemez, kimseyi kırmaz,özellikleriyle, akıllı ve olgun davranışlarıyla, doğru sözlülüğü ve güvenilirliğiyle Kureyşliler arasında saygınlık dolayı “Muhammedü’l Emin” Güvenilir Muhammed denilmiştir. Kabe’nin onarımından sonra kutsal sayılan”Hacer ül Esved” in yerine konulması sırasında, Kabilelerin anlaşamamaları üzerine çözüm için başvurmaları, onun saygı duyulan, sorunları çözebilecek güce sahip, uzlaştırıcı , kişilik özelliklerini gösterir. Kabe Hakemliği Ticaret işleriyle uğraşan, Kureyş’in saygın ve zengin hanımlarından olan yanında çalışmaya başlamış, bir dönem sonra onunla 25 yaşıdayken evlenmiştir. Peygamber oluşu Tek bir tanrı, ve bir yaratıcı olduğunu düşünen SAV , zaman zaman Mekke yakınlarındaki Nur Dağı Hira Mağarasına giderek, burada düşünceleriyle başbaşa kalmıştır. 610 yılının Ramazan ayının 27. gecesi 40 yaşında iken Cebrail aracılığıyla ilk vahiy kendisine ulaştırılmıştır Peygamberimize İnanan İlk Müslümanlar Hz. Muhammed SAV’in İslamiyet’e çağrısı ile ona ilk inananlara ilk Müslümanlar denilir. Bunlar Hanımı Hz. Hatice, Yakın Arkadaşı Hz. Ebubekir , Evlatlığı ve Amcasının Oğlu Hz. Ali’dir Müslümanların Mekke’deki Faaliyetleri İslamiyet’in giderek yayılmaya başlaması üzerine Mekkeliler, Müslümanlar üzerindeki baskı ve işkencelerini artırdılar. Bunun üzerine Hz. Muhammed SAV, Müslümanlardan isteyenlerin Habeşistan’a göç etmesine izin verdi. Hıristiyan Habeş hükümdarının kendileri gibi tek Tanrı inancını benimsemesi ve Müslümanlara iyi davranacağını düşünmesi Hz. Muhammed SAV’in bu kararı almasında etkili olmuştur. HabeşistanMüslümanlar’ın ilk göç ettikleri yer olmuştur. Mekkelilerin İslâmiyet’e karşı çıkmalarının sebepleri; • Zenginlerin ekonomik çıkarlarını kaybetmekten korkmaları • İslâmiyet’in puta tapıcılığı reddetmesi • İslâmiyet’in insanları köle ve soylu ayrımı yapmadan eşit kabul etmesi • Mekkelilerin geleneklerine bağlı olmaları • İslâmiyet’in öldükten sonra dirilme inancını getirmesi • İslamiyet’in kabile üstünlüğü anlayışını ve kötü alışkanlıkları reddetmesi Hz. Muhammed SAV’in eşi Hatice ve amcası Ebu Talip’in aynı yıl içinde ölmelerinden sonra Hüzün Yılı Mekkelilerin Müslümanlar üzerindeki baskıları artmış, bunun üzerine Hz. Muhammed SAV, hem İslamiyet’i yaymak hem de güvenilir bir yer bulmak amacıyla Taif kentine gitmiştir. Ancak Taif’liler iyi davranmamışlardır. Akabe Biatları Bağlılık Medine’deki Hazreç kabilesinden altı kişi, Hac için Mekke’ye geldiklerinde Hz. MuhammedSAV’le görüşmeleri sonucu, İslamiyeti kabul etmişler, dönüşlerinde Medine’de İslamiyet’i yaymaya başlamışlardır. Bunun sonucunda 621 de bir gurup Medine’li, Mekke yakınlarında ki Akabe’de görüşmüş, ona bağlı kalacaklarına ve sözlerini tutacaklarına söz vermişlerdir. Bu olaya ” I. Akabe Biatı” denilir. 622 de bir gurup Medine’li daha, SAV’le Mekke yakınlarında ki Akabe’de yeniden görüşmüş, İslamiyet’in buyruklarını yerine getireceklerine , koruyacaklarına söz vermişler ve onu Medine’ye davet etmişlerdir. Bu olaya da “ Biatları” denilir. Hicret ve Medine İslam Devleti Hicret 622-Eylül Akabe Biatlarından sonra Medine’nin Müslümanlar için güvenli bir yer olacağını düşünen peygamberimiz Medine’ye gitmeye karar verdi. Göç esnasında Peygamberimiz Medine yakınlarında Kuba’da ilk mescidi yaptı ve burada ilk Cuma Namazını kıldı Kuba Mescidi. NOT Hz. MuhammedSAV’in, Müslümanlarla birlikte Mekke’den Medine’ye göç olayına “Hicret” denilir. Mekke’den Medineye göç edenlere “Muhacir” , Medine’de onları karşılayıp yardım edenlere ” Ensar ” denilir. Hicret’in Sonuçları – sav ve Müslümanlar , Mekkelilerin baskısından kurtuldu. – Hicret olayı ile İslamiyet’in yayılışı hızlandı – Medine Emirnamesi Anayasası hazırlanarak uygulamaya koyuldu ve ilk İslam Devletinin temelleri atıldı. – sav, Medine’deki Arap ve Yahudi kabileleriyle görüşerek toplumsal barışı sağladı. Yahudilerle Vatandaşlık Antlaşması Medine Sözleşmesi imzalandı. – Hicret, Hicri takvime başlangıç olmuştur. Hz. Muhammed Dönemi 622 – 632 – Hz. Muhammed, İslam Devleti’nin temellerini Medine’de attı. Böylece Hz. Muhammed, Müslümanların hem peygamberi hem İslam ordularının başkomutanı hem de devlet başkanı oldu. İslam Devleti nin ekonomik temelini de yine Hz. Muhammed oluşturdu. Medine Sözleşmesi Vatandaşlık Antlaşması Hz. Muhammed SAy, Hicret’ten sonra Medine’de yaşayan Müslümanlar, henüz Müslüman olmayan Araplar ve Yahudiler arasında geçerli olan bir “Vatandaşlık Antlaşması” yapılmasını sağladı. Bu antlaşmaya göre; – Medine’de yaşayanlar herhangi bir saldırıya karşı şehri birlikte savunacaklardı. – Yahudiler Müslümanların yararlandığı her türlü haktan yararlanacaklar, ibadet ve ayinlerini serbestçe yerine getirebileceklerdi. – Yahudiler ve Medine’deki Arap kabileler, aralarında sorun çıkarsa Hz. Muhammed SAVe başvuracaklardı. Hz. Muhammed Dönemi Siyasi Olaylar Bedir Savaşı 624 Nedeni Mekkelilerin, Medine’de ki Müslümanlara ekonomik baskı yapmaları ve Müslümanların Mekke’de ki mallarının yağmalanması üzerine, Müslümanlar Suriye’den Mekke’ye dönen bir Kureyş kervanını ele geçirmek istediler. Bu kervanın gelirleriyle Mekkeliler Müslümanlara savaş açmayı düşünüyorlardı. Gelişme Müslümanlar, 300 kişilik bir kuvvetle 1000 kişilik bir Mekkeli ordusunu Bedir Kuyuları civarında yenilgiye uğrattılar. Bazı Mekkeliler tutsak alındılar. Zengin olanlar fidye karşılığı, okuma yazma bilenler on kişiye okuma-yazma öğretmeleri karşılığı, bazıları da karşılıksız serbest bırakıldılar. Bu durum Peygamberin okuma yazmaya önem verdiğini gösterir. Sonuçları – Bedir, Müslümanların ilk savaşı ve ilk başarısıdır. – dini ve siyasi gücü artmıştır. Putperest kalan Medineliler de İslamiyet’i kabul etmişlerdir. – esirler, yaralı düşman askerlerinin durumu ve ganimet’le ilgili uygulamaları, İslam Savaş Hukuku’na temel oluşturmuştur. – Vatandaşlık Antlaşmasına uymayan Beni Kaynuka Yahudileri Medine’den çıkarıldı. Uhud Savaşı 625 Nedeni Mekkelilerin, Bedir savaşı yenilgisinin öcünü almak ve kervan yollarının güvenliğini sağlamak 3000 kişi ile gelen Mekkelerin karşısına, kendi tersini istemesine rağmen, çoğunluğun isteği ile 900 kişi ile Uhut Dağı eteklerinde çıktı. Gelişme Medine yakınlarındaki Uhud dağı eteğinde yapılan savaşta, okçuların yerlerini terk etmeleri üzerine Müslümanlar yenilgiye uğradılar. SAV yaralanmış, amcası şehit olmuştur. NOTMüslümanların yenilmesinin temel sebebi, askerlerden bir bölümünün düşmanı takip etmeye yönelerek, yerlerini terk etmeleridir. Sonuç – Mekkeliler, yenilgiye uğratmalarına rağmen, Müslümanları yok edememişlerdir. – Müslümanlar Hz Peygamber’e itaat etmenin önemini anladılar. – Mekkeliler Müsümanları tek başlarına yenemeyeceklerini anladılar. – Vatandaşlık Antlaşmasına uymayan Beni Nadir Yahudileri’de Medine’den çıkarıldılar. Hendek Savaşı 627 Nedeni Hayber’de bulunan Yahudilerin, Mekkeliler ve çevre kabilelerle ittifak oluşturarak, Müslümanları yok etmek istemeleri. Gelişme 10 000 kişiyle gelen Mekkelilere karşı, Uhud savaşından ders alan Müslümanlar, savunma savaşı yapmaya karar verdiler. İran’lı bir müslüman olan Selman-i Farisi’nin İranlı Selman önerisiyle, Medine’nin saldırıya açık olan yerlerine, insanların geçemeyeceği genişlikte Hendek kazıldı. Aralarında tam bir anlaşma ve birlik bulunmayan Mekke ordusu istediğini elde edemeyeceğini anlamış ve geri çekilmiştir. Sonuç – Mekkelilerin saldırı gücü tükenmiş ve savunmaya çekilmişlerdir. – Müslümanların son savunma sırası Müslümanlara geçmiştir. – Mekkelilerle işbirliği yapan son Yahudilerde Medineden kovuldu. Kureyza Kabilesi Hudeybiye Antlaşması 628 Hz. MuhammedSAV, Müslümanlarla birlikte Kabe’yi ziyaret etmek üzere yola çıkmış, ancak Kureyşliler kuvvet göndererek, Müslümanların Mekke’ye girişine engel olmuşlardır. Bunun üzerine Hudeybiye denilen yerde, taraflar arasındaki görüşmelerden sonra antlaşma imzalanmıştır. Maddeleri – Müslümanlar Kabe’yi ertesi yıl ziyaret edebilecekler ve üç günden fazla kalmayacaklar – Mekke’li bir kimse İslamiyet’i kabul edip, SAV’in yanına sığınırsa, velisinin isteği üzerine geri verilecek, fakat bir Müslüman Mekke’ye sığınırsa geri verilmeyecek. – Taraflardan her ikisi de istedikleri kabilelerle anlaşma yapabilecekler, fakat askeri yardım yapmayacaklardı. – İki taraf birbirleriyle on yıl savaşmayacaklardı. Önemi – Mekkeliler, Müslümanların siyasî varlığını resmen Hukuken kabul ettiler. – Barış ortamının oluşması İslamiyet’e geçişi hızlandırdı. – Antlaşmanın Müslümanların aleyhine olduğu düşünülmüş fakat sonradan lehimize olduğu anlaşılmıştır. – Kervanların artık rahatça geçmesi üzerine Medine’de ticari hayat canlanmıştır. NOT Peygamberimiz Medine’ye dönüşünden sonra Bizans İmparatoru, Sasani Hükümdarı, Habeş Kralı ve Mısır Hakimine Mektuplar göndererek, onları İslâm Dinine davet etmiştir. Hayber’in Fethi 629 Nedeni Medine nin kuzeyinde, Şam ticaret yolu üzerinde bulunan Hayber, Yahudilerin elindeydi. Yahudiler Müslümanlar için tehlike oluşturuyorlardı. Buranın alınması aynı zamanda, Şam ticaret yolu’nun ele geçirilmesini ve güvenliğini Yahudileri hem Bölge halkını Müslümanlar aleyhine kışkırtıyor, hem de Mekkelilerle işbirliği yapıyorlardı. Gelişme Hz. Muhammed SAV, Hayberlilerin savunma yapmasına fırsat vermeden hızlı hareket etmiş, Hayber’i kuşatarak almıştır. Önemi – Yahudi sorunu çözümlenmiştir. – Şam ticaret yolunun güvenliği sağlanmıştır. Not Yahudilere, ödeyecekleri vergi karşılığı Tarımdan elde ettikleri ürünün yarısı topraklarında oturma hakkı tanındı. Bir tür Öşür Vergisi. Ayrıca; Müslüman olmayan erkeklerden, güvenliklerinin sağlanması karşılığında alınan Cizye vergisi ilk kez alınmaya başlandı. Nedeni Bir Müslüman elçisinin, Bizans’a bağlı Gassaniler tarafından şehit edilmesi. Gelişme ve Sonuç Hz. Muhammed SAV, Zeyd bin Harise azatlısı ve evlatlığı komutasındaki bir orduyu, Gassaniler üzerine göndermiş, Mute yakınlarında; Bizans -Gassani -Arap kuvvetlerinden oluşan orduyla yapılan savaşı Müslümanlar kaybederek geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Zeyd ve ondan sonraki iki ordu komutanı şehit olmuş, bunun üzerine yönetimi eline alan Halid Bin Velid,Müslümanları daha fazla kayba uğratmamak için geri çekmiştir. Ancak geri çelmeden önceki yaptığı saldırılarda Bizans ordusunu ağır kayıplar verdirmiş ve bol ganimet elde etmiştir. Önemi – Müslümanların Bizans’la yaptıkları ilk savaştır. Bizans’a verilen ağır kayıplar sebebiyle ilk zafer de sayılabilir. Mekke’nin Fethi 630 Nedeni – Kureyşliler, Hudeybiye antlaşması koşullarını, kendi taraflarında olan bir kabileyi destekleyerek bozdular. – Kureyşlilerin Müslümanlar aleyhindeki etkinliklerinin sona erdirilmek istenmesi – Kabe’ nin putlardan temizlenmek istenmesi. Gelişme Hz. Muhammed SAV kalabalık bir orduyla, Mekke’ yi her yönden kuşatmış, direnemeyeceklerini anlayan Mekkeliler teslim olmuşlardır. Önemi – İslamiyet’in yayılmasını hızlandırmıştır. – Arap yarımadasının fethine ortam hazırlamıştır. – Kabe, putlardan temizlenmiştir. – Peygamberimiz şehri yağmalatmamış ve bu da Mekke’de İslâm’ın yayılmasını sağlamıştır. Huneyn Savaşı 630 Nedeni Mekke’nin fethi üzerine , İslamiyeti kabul etmeyen Arap kabilelerinin, Taiflilerin de desteğiyle bir ordu hazırlayıp, Müslümanlara saldırmak istediler. Gelişme ve Sonuç Mekke yakınlarındaki Huneyn vadisinde yapılan savaşı, komutasındaki Müslümanlar kazandılar. Kaçanlar Taif’ e sığındı. Taif’in Kuşatılması 630 Huneyn savaşından sonra, Hz. Muhammed SAV, Taif’i kuşatmış, ancak burasının savunmaya elverişli konumundan dolayı başarılı olamamış, kuşatmayı kaldırmak zorunda bir yıl sonra kendileri İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Tebük Seferi 631 Nedeni Bizans İmparatoru Herakleios’ un, İslamiyetin yayılmasını engellemek amacıyla, büyük bir orduyla Arap Yarımadası üzerine sefere çıktığı haberlerinin söylenti alınması. Bunun üzerine SAV , Mute yenilgisinin olumsuz etkilerini silmek ve Bizanslıların Arabistan’a girmesine engel olmak amacıyla 30 000 kişilik bir orduyla Tebük’e asılsız olduğu anlaşılınca geri döndü. Sefer yapılan bölgede ki Araplarla anlaşmalar yapılarak İslâm sınırına alındı. Önemi – Tebük Seferi Hz. MuhammedSAV’in son seferidir. – Arabistan Yarımadası dışına yapılan bu ilk sefer sonunda, döneminde ki en geniş sınırlara ulaşılmıştır. Veda Haccı ve Veda Hutbesi Hicret’in onuncu yılında Hz. Muhammed Mekke’ ye Hacca gitmiştir. Bu onun son ziyareti olduğu için Veda Haccı Haccü’l Veda olarak , burada Müslümanlara yaptığı konuşma da son konuşması olduğu için; “Veda Hutbesi ” olarak adlandırılmıştır. Veda Hutbesinde Peygamberimizin İşaret Ettiği Konular – İnsanların can, mal ve namuslarının kutsal olduğuna, – Faizin ve kan davasının en büyük günahlardan olduğuna, – Kadın ve erkeklerin birbirleri üzerindeki haklarına, – İnsanların birbirleri ile eşit olduğuna, – Müslümanların kardeş olduğu ve zulmün günah olduğuna. Hz. Muhammed’in Vefatı 632 Hz. Muhammed SAV, Veda Haccı’ndan sonra Medine’ye dönmüş, Bizans’a karşı yeni bir sefer hazırlığında iken hastalanarak , 8 Haziran 632 tarihinde altmış üç yaşında iken hayatını bir gün sonra, vefat ettiği odaya defnedildi. Buraya “Ravza-i Mutahhara” adı verilir. Dört Halife Dönemi İslam tarihinden Dört Halife Dönemi olarak adlandırılan dönem, Hz. Muhammed’in ölümünün ardından başa geçen Ebubekir’in halifeliğiyle başlayıp, Ali’nin öldürülmesiyle sona erer. Hulefa-i Raşidin dönemi olarak da bilinen bu dönem, 632’den 661’e kadar yaklaşık 30 yıl devam eder. Dönemin başkenti ilk üç halife döneminde Medine, Ali döneminde ise Kufe’dir. Halife Ebubekir Dönemi 632-634 İlk halife Ebu Bekir, kendisine peygamber tarafından verilen doğru sözlü, daima hakikati konuşan adam gibi anlamlara sahip olan “Sıddık” unvanıyla tanınır. İslam’ı kabul eden ilk isimlerden biridir. Aynı zamanda kızı Aişe, Hz. Muhammed’in eşi olduğundan Hz. Muhammed’in kayınpederidir. 632’den 634’e sadece iki yıl halifelik yapmıştır. Kısa süren halifeliği boyunca isyan hareketleriyle uğraşmış, Ridde Savaşları olarak bilinen savaşlarda sahte peygamberlik iddiasında bulunanları ortadan kaldırmıştır. Böylece Arap yarımadasındaki İslam Halifeliğini sağlamlaştırmıştır. Onun döneminde yaşanan diğer bir önemli gelişme ise, Kur’an ayetlerini toplatarak kitap haline getirmesidir. Halife Ömer Dönemi 634-644 Ömer, 634’ten 644’e yaklaşık 10 yıl boyunca halifelik yapmıştır. Onun döneminde yaşanan en önemli gelişme, İslam Devleti’nin sınırlarını önemli ölçüde genişletmesidir. Bu dönemde Ortadoğu’nun büyük bölümü, Mısır, Suriye ve Kuzey Afrika hakimiyet altına alınmıştır. Ömer, 1 Kasım 644’te uğradığı bir suikast sonucu öldürülmüştür. Halife Osman Dönemi 644-656 Dört büyük halifeden üçüncüsü. 644’ten 652’ye yaklaşık 12 sene halifelik yapmıştır. Dolayısıyla dört büyük halife arasında en uzun süre halifelik yapan isimdir. Peygamberin iki kez damadı olmuştur. Onun önce Rukiye isimli kızıyla evlenmiş, onun ölmesinin ardından Ümmü Gülsüm isimli kızıyla evlenmiştir. İslam Devleti, Osman döneminde de genişlemeye devam etmiştir. İlk İslam donanması bu dönemde kurularak, Rodos ve Kıbrıs gibi yerler hâkimiyet altına alınmıştır. Ayrıca Ömer döneminde başlayan İran seferleri de bu dönemde nihayet ermiş ve İran tamamen İslam Devletinin hâkimiyetine girmiştir. Halife Osman döneminde yaşanan bir diğer önemli gelişme, Ebu Bekir döneminde kitap haline getirilen Kuran’ın çoğaltılması ve çeşitli yerlere gönderilmesidir. Osman, 656 yılında, kendi kabilesini kolladığı ve devlet işlerinde kendi akrabalarını gözettiği iddialarıyla ortaya çıkan bir isyan sonucunda öldürülmüştür. Halife Ali Dönemi 656-661 Dördüncü büyük halifedir. Ali, peygamberin amcasının oğlu ve aynı zamanda damadıdır. Kızı Fatıma ile evlenmiştir. İslam’ı kabul eden ilk erkektir. Ali, İslam tarihi açısından oldukça önemli bir isimdir. Keza Şii ve Sünni İslam yorumlarının ortaya çıkmasının temel nedenidir. Kısaca belirtecek olursak, Şii anlayış, peygamberin ölümüyle halifeliğin Ali’ye geçmesi gerektiğini düşündüğünden diğer üç halifenin halifeliği tanımaz ve bu halifelikleri Ali’ye ait olan bir hakkın gasp edilmesi olarak yorumlar. Bu anlayış, Ali’nin öldürülmesi ve halifeliğin Emevi Hanedanlığına geçmesinin ardından keskinleşerek Şii ve Sünni İslam yorumlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ali’nin halifeliği 656’dan 661’e yaklaşık beş sene sürmüştür. Ancak onun dönemi, Osman’ın bir isyan sonucu öldürülmesiyle başladığı için oldukça çalkantılı bir dönemdir. Ali’nin Osman’ı öldürenler tarafından desteklendiğini düşünenler ve ondan öncelikle Osman’ın kanını isteyenler, Ali’nin halifeliğini tanımamış ve ona karşı isyan etmiştir. Cemel Savaşı, Sıffin Savaşı ve Nehrevan Savaşı gibi İslam dünyasının kendi içinde yaşadığı ve İslam tarihinin önemli isimlerinin karşı cephelerde yer aldığı savaşlar bu dönemde yaşanmıştır. Ali’nin karmaşa ve iç savaşla dolu halifeliği, Küfe Camiinde 661 yılında uğradığı bir suikastla son bulmuştur. Ali’nin ölümüyle İslam halifeliği Şam Valisi Muaviye’nin eline geçmiş ve Emevi Hanedanlığı kurulmuştur. Emeviler şehid edilmesinden sonra, Muaviye’nin, Şam’da bağımsızlığını ilan edip Emevi devletini kurduğu sırada, Irak’ta bulunan Müslümanlar, Hz. Ali’nin büyük oğlu Hasan’ı Kûfe’de halife seçmişler,Irak-İran-Horasan-Hicaz bölgeleri bunu kabul etmişti. İki tarafın çatışma olasılığı üzerine, Hasan bazı ön koşullarla halifelikten çekildi. Buna göre; Muaviye öldükten sonra halifelik, Hz. Ali’nin küçük oğlu Hüseyin’in olacaktı. Ancak Muaviye sözünde durmamış ve Hasan’ın ölümünden sonra oğlu Yezid’i veliaht belirlemiştir. Devletin Niteliği Ve Teşkilatlanma – Emevilerin ilk halifesi Muaviye’dir. – Muaviye’den itibaren halifelik babadan oğula geçmeye başlamış, böylece saltanata dönüştürülmüştür. – Bu dönemde başkent Şam olmuştur. – Emeviler, Arapları üstün gören bir yaklaşıma sahip olmuşlar, Arap olmayan Müslümanlara değer vermemişlerdir. Mevali Beyaz köle Emevi soyuna bağlılık göstermişler, Hz. Ali yanlılarına ve Hz. Muhammed soyundan olanlara iyi davranmamışlardır. – Emeviler, İslam Devleti’ni geliştirmişlerdir. Sasani ve Bizans’tan İslam dini ile çelişmeyen teşkilat ve kurumları almışlar, tam teşkilatlı bir Arap devleti oluşturmuşlardır. – İslam dinini yaymak için yapılan fetihler aynı zamanda islam sanatının gelişmesini de sağladı. Çünkü fethedilen ülkelerdeki sanat anlayışı İslam sanatını da etkiliyordu. Bunun sonucunda farklı sanat anlayışlarından oluşan yeni ve daha gelişmiş bir İslam sanatı ortaya çıktı. NOT İslam sanatında en büyük gelişme mimari alanında olmuştur. İslam Devleti’nin her yerine camiler, medreseler, köprüler, hanlar, kervansaraylar yapıldı. Mimari eserlerde kubbe ve kemer kavramları Türklerden Araplara geçti. – Emevi halifesi Abdülmelik, ilk İslam parasını bastırdı. Bu uygulama Müslümanların ekonomik alanda rahat hareket etmelerini sağlamıştır. – İslamiyet’in ilk yıllarında Arap Yarımadası’nda Arap alfabesi, Mısır ve Suriye’de Eski Yunan alfabesi kullanılmaktaydı. Halife Abdülmelik, resmi yazışmalarda Arap alfabesinin kullanılmasını zorunlu hale getirdi. Böylece Arap alfabesi Arabistan dışında da yaygınlaştı. NOT Kur’an-ı Kerim’in dili Arapça olduğu için İslamiyet’in yayıldığı bölgelerde Arapça, konuşma dili olmaya başladı. İslamiyet’i kabul eden Araplar dışındaki milletler, İslamiyeti öğrenirken Arapça’yı da öğrendiler. Böylece Arapça, İslamiyet’le beraber bütün dünyaya yayıldı. Türkçe, Farsça ve daha birçok dile Arapça kelimeler girmiştir. – Sınırların hızlı bir şekilde genişlemesi üzerine ülke eyaletlere ayrılarak yönetilmiştir. Ülke içerisinde haberleşmenin sağlanması için posta teşkilatı kurulmuştur. – İslam dünyasında sanayi, fetihler sonucunda ortaya çıktı. Sanayi, tarım ürünlerine dayalı olarak el sanatları üretimiyle başladı. Daha sonra gelişerek imalathanelere dönüştü. Dokuma sanayinde yün, pamuk ve ketenden çeşitli kumaşlar üretildi. Bu kumaşlar, Avrupa’da büyük ilgi görmüştür. Arap Milliyetçiliği Politikasının Sonuçları Emeviler Dönemi’nde yöneticilerin uyguladığı Arap milliyetçiliği politikası yüzünden halk dört sınıfa ayrıldı – Müslüman Araplar Bunlar kendilerini Arap olmayan diğer Müslümanlardan üstün tutmuştur. – Mevâli Müslümanlığı kabul etmiş Arap olmayan Müslümanlara azatlı köle manasındaki bu isim verildi. Bunlar Müslüman Arapların üstün tutulmasından rahatsızlık duyuyorlardı. Şu durum, toplumda birlik ve beraberliğin bozulmasında önemli rol oynamiştır. – Zımmi İslam Devleti içinde yaşayan Müslüman olmayan halktır. İslam Devleti’nin kendilerine sağladığı koruma karşılığında devlete vergi ödüyorlardı. – Köleler İslamiyet’in doğuşundan çok daha önceki dönemlere giden kölecilik anlayışını İslamiyet ıslah etme yoluna gitmiştir. Kölelerin hürriyetlerine kavuşturulmasını teşvik etmiştir. NOT Emevilerin Arap milliyetçiliği politikası, Türklerin İslamiyet’e girmesini geciktirmiş, İslamiyeti kabul eden milletlerin Emevi yönetiminden memnuniyetsizliklerine neden olmuştur. Emeviler Döneminde Önemli Gelişmeler 1- İstanbul’un Kuşatılması Emeviler, Muaviye döneminde, İstanbul u iki defa kuşattılar. 668 – 674 Ancak kuşatmalardan sonuç alamadılar. Muaviye döneminde Kuşatmalar sırasında Eyüp El Ensari Eyüp Sultan şehit oldu. 2- Kerbela Olayı 680 Muaviye, ölmeden önce Hz. Hasan’la yapılan anlaşmaya uymayıp oğlu Yezid’i halife ilan etti. Bunu tanımayan, Hz. Ali taraftarları Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye çağırdılar. Yezid’in kuvvetleri Kûfe’ye ulaşmaması için üzerine ordu gönderdi. Kerbela denilen yerde Yezid taraftarları Hz Hüseyin ve arkadaşlarını şehit ettiler. Bu gelişme tarihe “KERBELA OLAYI” adıyla geçmiştir. Önemi İslam dünyasında Müslümanlar arasındaki ayrılıklar daha da keskinleşti. Müslümanlar Şiiler ve Sünniler olmak üzere ikiye ayrıldı. 3- Kuzey Afrika’nın Fethi Ukbe bin Nafi komutasındaki Emevi orduları, Kuzey Afrika’nın tamamını fethederek, Atlas Okyanusuna kadar ulaştılar. Yezid Dönemi 4- İspanya’nın Fethi – Kadiks Savaşı 711 Emevi – Vizigotlar Tarık bin Ziyad komutasındaki askeri birlikler,Septe Cebelitarık boğazını geçip İspanya’ya girmiş, Kadiks denilen yerde Vizigotlarla karşılaşılmış, Kral Rodrik öldürülerek savaş kazanılmıştır. dönemi Önemi İspanya kısa süre içerisinde takviye gelen Musa bin Nusayr’ın da katkısıyla fethedildi. Müslümanlar İspanya’ya “Endülüs” demişlerdir. Puvatya Savaşı 732 Emevi – Franklar Pirene dağlarını aşarak, Fransa’ya giren Emeviler, Şarl Martel komutasındaki Franklara, Puvatya’da yenildiler. Hişam dönemi Önemi Müslümanların, batı Avrupa’daki siyasi ve askeri ilerleyişi durdu. 5- Türk – Arap ilişkileri Hz. Osman döneminde Horasan ve Harezm’i ele geçiren Müslümanlar, Ceyhun nehrine ulaşmış ve Türkler ile karşı karşıya gelmişlerdi. Bu dönemde Kök Türk Devleti yıkılmış, Türgişler Devleti kurulmuştu. Türkler ile Araptar arasındaki en büyük çatışmalar Emeviler Dönerni’nde olmuştur. Kuteybe bin Müslim yönetimindeki İslam orduları bütün Maveraünnehir’e egemen oldular 715. NOT Emevilerin Türklere karşı başarılı olmalarında Türkler arasında siyasi birliğin olmamasının etkisi büyüktür. Emevilerin Yıkılış Nedenleri – Emevilerin Arapları üstün tutup, Arap olmayan Müslümanları küçümsemesi. Mevali – Devlet görevlerine ve komutanlıklara kendi soyundan yani sadece Emevi olanları getirmeleri. – Hz. Ali yanlılarına ve Hz. Muhammed sav soyuna iyi davranmamaları. * Bu nedenle halifeliği ele geçirme mücadelesine girmişlerdir. Şiilerin ve Abbasoğullarının çalışmaları – Fetihlerin durmasıyla , ganimet ve vergi gelirlerinin azalması. Ekonomik Sıkıntı – Vergilerin artırılmasıyla, halkın zor duruma düşmesi. Yönetime tepki – Yönetim ve ordu disiplininin bozulması. Emevi yönetimine karşı ilk başkaldırı Horasan’da başladı. Horasan’da Türk asıllı Ebu Müslim adlı bir komutanın başlattığı bu ayaklanma, Irak ve İran’a yayıldı. Emevilere karşı oluşturulan muhalefetin öncülüğünü Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundan gelenler yapmaktaydı. Bu ayaklanmalar, Ebu’l Abbas Abdullah’ın Küfe’de Ebu Müslim tarafından halife ilan edilmesiyle son buldu. Mısır’a kaçan son Emevi halifesi II. Mervan öldürüldü. Böylece Emevi Devleti sona erdi 750. Endülüs Emevileri Abbasilerin halifeliklerini ilan etmesinden altı yıl sonra Emevi ailesinden Abdurrahman İspanya’ya geçti. Buradaki Müslümanlar Abdurrahman’a bağlılıklarını bildirince İspanya’da yeni bir devlet kuruldu 756. – Endülüs Emevi Devleti bulundukları coğrafya gereği toprak genişletme, fetih yapmaktan çok ,bilim ,kültür,sanat alanlarında çalışmalar yaptılar ve bu konularda oldukça ileri gittiler. Başkenti Kurtuba olan büyük bir bilim,kültür,sanat merkezi durumuna geldiler. – Avrupa’dan birçok öğrenci Endülüs’e gelerek öğrenim yapıyorlardı. Avrupalılar birçok şeyi de Endülüs Emevilerinden öğrendiler. Bu durum İslâm Medeniyetinin Avrupalılar tarafından tanınmasında önemli rol oynamıştır. Avrupa kültür ve medeniyetinin oluşumunda Endülüs Emevileri’nin katkısı tartışılmaz bir gerçektir. döneminde en güçlü zamanını yaşayan Endülüs Emevi Devleti iç karışıklıklar ve Hıristiyan İspanya krallıklarının baskıları sonucunda yıkıldı. Endülüs Emevileri’nin yerine birçok beylik kuruldu. Bunlar arasında en önemlisi Beni Ahmer Devletidir. NOT İslam tarihinde aynı anda Abbasiler, Fatimiler ve Endülüs Emevilerinde olmak üzere üç halife ortaya çıktı Abbasiler Ebu Müslim’in, Emevi Devletini yıkarak Küfe’de Ebul Abbas’ı halife ilan etmesiyle Abbasi Devleti kuruldu. Abbasi halifesi Ebu’l Abbas Abdullah, Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyunciandır. Bu nedenle devletin adı Abbasi Devleti oldu. Ebu’l Abbas Abdullah Emevi sülalesinden olan muhaliflerini etkisiz hale getirerek otoriteyi sağladı. Daha sonra halife olan Ebu Cafer Mansur, devletin başkentini Küfe’den kendi kurduğu Bağdat’a taşıdı. Abbasiler Döneminde Türklerle ilişkilerin Gelişmesi – Abbasilerin en parlak dönemi Harun Reşid dönemidir 786- 809. Harun Reşid’ten sonra yerine sırasıyla oğulları Emin, Memun ve Mutasım halife oldular. – Emeviler Döneminde sürekli olarak Araplarla savaşan Türkler, Abbasiler Dönemi’nde İslamiyeti benimsemeye Abbasiler, Emeviler gibi Arap milliyetçiliği yapmadılar. Türklere ve Arap olmayan Müslümanlara karşı iyi davrandılar. Onların bu siyasetleri sonucu Talas Savaşı’ndan sonra Türkler arasında İslamiyet hızla yayıldı. Talas Savaşı 751 Müslüman Araplar – Çinliler Doğudan batıya ilerleyen Çinliler ile , Ön-Asya’ dan doğuya ilerleyen Müslüman Araplar Abbasiler, Talas ırmağı kıyılarında savaştılar. Bu savaşta, Orta Asya’nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen, Karluk ve Yağma Türkleri, Müslüman Arapların Abbasilerin yanına geçmişler ve savaşı Abbasilerin kazanmasını sağlamışlardır. Önemi 1- Orta Asya’nın Çin egemenliğine girmesi engellenmiştir. 2-Türkler, bu savaştan sonra guruplar halinde İslamiyet’i kabul etmeye başlamışlardır. – Özellikle Mutasım döneminde Türkler, önemli devlet makamlarına ve ordu komutanlıklarına getirildiler. Mutasım, Türklerin Araplarla karışıp savaşçı özelliklerini yitirmemelerini sağlamak amacıyla Türklerin yerleşmesi için Samarra şehrini inşa ettirdi. Bu şehir, Abbasilere 56 yıl başkentlik yapmıştır. NOT Abbasi halifelerinden Mutasım’ın Türkleri yerleştirmek için Samarra şehrini kurması Türklere verdiği öneme kanıt olarak gösterilebilir. – Samarra şehrine yerleştirilen Türklerin bir kısmı da Bizans İmparatorluğu’na karşı Anadolu’nun güneyinde Maraş, Diyarbakır, Malatya, Adana Avasım hattına yerleştirildi. Şehirlere yerleşen Türkler, Bizans’a karşı Müslümanları savunmak için savaştılar ve çıkan isyanların bastırılmasında Abbasilere yardımcı oldular. – Afşin idaresindeki İslam ordusu, Bizans’ı yenilgiye uğratmıştı. Bu zaferden sonra da Eskişehir’e kadar seferler düzenlendi. Abbasiler Dönemindeki bu gelişmeler, Türklerin Abbasi Devleti içerisinde ve İslam dünyasında önemlerinin artmasında etkili olmuştur. Abbasilerin Yıkılması Mutasım’ın ölümünden sonra Abbasiler giderek zayıflamaya başladılar. lX. yüzyılın ortalarından itibaren bu zayıflama ve merkezi otoritenin kaybolması üzerine İlhanlılar Devleti’nin hükümdarı Hülagu Han, 1258 yılında Bağdat’ı işgal ederek siyasi alanda güçlü bir varlık gösteremeyen Abbasi Devleti’ni ortadan kaldırmıştır. Moğol tehlikesinden kaçıp Memlük sultanı Baybars’a sığınan Abbasi soyundan gelen kişiler iyi karşılanmış, halifelik Memlüklerin himayesinde sürdürülmüştür. Not Bağdat’taki Moğol baskısından kaçan Abbasi soyundan olanlar, Mısır’a yerleşmişler ve Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethine kadar halifeliklerini sürdürmüşlerdir. 1517 Halifelik makamı Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı Devletine geçmiştir. Abbasi topraklarının bulunduğu yerlerde birçok devlet kuruldu. Devletin doğusunda ve batısında görünüşte Abbasilere bağlı “Tavaif-i Mülük” denilen küçük devletler ortaya çıkmıştır. Tavaif-i Mülük’ler Kuzey Afrika’ da İdrisoğulları Fas, Aglebiler Tunus, Cezay-ir, Sicilya, Tolunoğulları Mısır , Fatımiler Tunus, Mısır, Sicilya,Sardunya, İhşidiler Akşitler Mısır. İran ve Horasan da Tahiroğulları İran ve Horasan, Saffariler İran , Samanoğulları Horasan , Maveraünnehir , Büveyhoğullarıİran,Irak NOT Bu devletlerden Büveyhoğulları, 945 yılında Bağdat’ı işgal ederek halifeyi baskı altına aldı. Gazneli hükümdan Mahmut, Abbasi halifesini bu baskıdan kurtararak halifeden “sultan” unvanı aldı. Siyasi Yönden Emeviler ile Abbasiler Arasındaki Farklar – Emeviler Dönemi’nde fetih hareketleri artmış ve sınırlar Fransa’ya kadar genişlemiştir. Abbasiler ise sınırların korunmasına, bilim ve düşünce hayatının gelişmesine önem vermişlerdir. – Emevilerin kurduğu büyük eyaletler, Abbasiler tarafından yönetimi kolaylaştırmak için küçük illere bölünmüştür. – Emeviler devlet yönetiminde Arap olmayan Müslümanları tercih etmezken, Abbasiler bu politikadan vazgeçerek yönetimde ağırlıklı olarak İranlıları, askerlik alanında ise Türkleri tercih etmişlerdir. Abbasiler Döneminde İslâm Kültür ve Medeniyeti Bu divanların bazıları ve görevleri şunlardır – Divan-ı İnşa Devletin yazı işlerini yürütmüştür. – Divan-ı Mezalim Adalet işlerine bakmıştır. – Divanü’l Ceyş Askerlik işleriyle ilgilenmiştir. – Divan-ı Beytü’l Mal Devletin, gelir ve giderleri ile ilgilenmiştir. İslâm devleti’nin Başlıca Gelir Kaynakları – Zekat ve Sadaka Zengin Müslümanların mallarının 1/40 ını yoksullara dağıtmasıdır. – Öşür Müslüman çiftçilerden alınan 1/10 oranındaki Ürün vergisidir. – Haraç Gayri Müslimlerden Müslüman Olmayanlar alınan arazi vergisidir. – Cizye Sağlık-Kafa- Kelle vergisi Gayri Müslimlerden askerlik bedeli olarak alınan vergidir. Kadınlardan, çocuklardan,yaşlılardan,hastalardan alınmazdı. – Ganimet Savaşlarda elde edilen ganimetlerin 1/5 i doğrudan devlet hazinesine giderdi. – Maden, Orman, Tuzla, Otlak gelirleri. – Bağlı devlet ve beyliklerin gönderdiği vergi ve hediyeler. İslâm Devleti’nin başkentleri – Peygamber ve Dört Halife Dönemi’nde Medine – Hz. Ali Dönemi’nde Kûfe – Emeviler döneminde Şam – Abbasiler döneminde Bağdat İSLAMİYET`TİN DOĞUŞU SIRASINDA DÜNYANIN GENEL DURUMU İslamiyet`ten Önce ARABİSTAN`ın Durumu Arabistan;Asya`nın güneybatısında bulunan bir ve Basra Körfezi arasında yer çevreleyen dağlar arasında özellikle iç kesimlerde uçsuz bucaksız uzanan çöller vardır. *İklim koşullarının yetersiz olması bu bölgede önemli uygarlıkların yaratılmasını engellemiştir. Siyasi Durum ve Halk Sami ırkına mensuptular, yaşayanlar halkı iki grupta incelemek mümkündür; *Güney AraplarYemenliler olup genellikle yerleşik bir hayatı benimsemişlerdir. *Kuzey AraplarArabistan`ın kuzey bölgesinde daha çok göçebe bedevi bir hayat sürmekteydiler. 1Tarih içinde Yemen`de Main Devleti,Seba devleti ve Himyeriler devleti kurulmuştur. 2Kuzey Arabistan`da Nebatiler,Tedmürlüler ve Gassaniler devleti kurulmuştur. 3İslam tarihi bakımından son derece önemli bir yer olan Hicaz bölgesinde ise bir devlet yok idi. 4Hicaz bölgesinin iki önemli şehri Mekke ve Yesrip daha sonraki adı Medine idi. 5Mekke`de Kureyş kabilesi hakim idi. 6Mekke gerek ticaret yollarının keşiştiği bir yerde olması gerekse Kâbe`yi ziyarete gelen Araplar sayesinde önemli bir ticaret ve din merkezi duruma geldi. 7Bu arada İran,Habeşistan,Yemen ve Bizans ilede ticaret yapılıyordu. 8Medine ise daha çok tarım sehriydi. Buarada Araplar ve Yahudiler birlikte yaşıyordu. Din ve İnanış Arabistan`da yaygın olarak puperestlik putlar Kâbe`de ziyaret edilir,kurban kesilir,panayırlar sayede Mekke önemli bir iktisadi güce sahip tek tanrı inancına sahip hanife denilen insanlar ve Hristiyanlık da Araplar tarafından biliniyordu. ** Mekke`de ve oğlu Allah`ın emri üzerine inşa ettikleri "Kâbe” bulunmaktadır. 1-ASYA siyasi durum *Bizans İmparatorluğu 395,1453 Kavimler Göçü sonucunda Roman İmparatorluğu, büyük karışıklıklar içinde kalmış ve eski gücünün büyük ölçüde sonucu olarak 395 yılında Batı ve Doğu Roman İmparatorlukları olraka ikiye Roma İmparatorluğu`nun başkenti eskiden olduğu gibi Roma,Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti ise Bizans İstanbul doğuşu sırasında Bizans`ın başında bulunan Herakleios,Kartaca valisinin oğlu İstanbul`a gelerek İmparatorluğu ele geçiren Herakleios Roma tarihinin en güç ve en karanlık devrinde görev başına İmparatorluğu daha sonraki yıllarda Sasanîlerin,Slâvların,Avarların ve Hunların saldırılarına Müslümanlar,bir yadan Bizans`ı kuşatırken,diğer yandan Süriye,Filistin,Mısır,Kuzey Afrika,müslümanların eline Malazgirt Savaşında ağır yenilgiye uğrayan Bizans,kısa zamanda Anadolu`nun büyük bir kısmını Mayıs 1453`te Osmanlı Padişahı Mehmet,İstanbul`u fethederek Bizans İmpaaratorluğu`na son verdi. *Sasaniler 224-651 Miladi başlarında İran`da Partlar Part imparatorluğu zayıflamasında Sasan`ın oğlu Bebek, 224 yılında bağımsızlığını ilan oğlu Ardeşir,Partları yenerek başkentleri Medain`i ele en güçlü dönemlerini, I. Hüsrev zamanında Batı Göktürk Yabgusu İstemi ile anlaşarak, Akhunlar devletine son Yolu`nu kapatmaları,Sasanilerin,Göktürklerle aralarının açılmasına neden Sasanilere karşı Bizans ile ittifak Göktürklerin ve Bizanslıların saldırıları sonucu iyice Ebubekir döneminde başlayan Müslüman Arap ordularının İran seferleri,Sasanilerin çıkışını hızlandırdı. Hz. Ömer zamanında kazanılan Kadisiye 635 ve Nihavend 642 savaşlarında Sasaniler ağır yenilgiye taraflarına kaçarak mücadeleyi sürdürmek isteyen III. Zeydcerd`in 651`de öldürülmesiyle, Sasani Develeti sona erdi. *Göktürkler Çin`in siyasi faaliyetleri sonucu Göktürk Devleti 582 yılında doğu ve batı olmak üzere ikiye iki Göktürk devleti daha sonra meydana gelen olaylar sonucu Çin hakimiyetine Bumin Kaan tarafından ortaya çıktığı ve yayılmaya başladığı dönemde Göktürkler, Asya`da önemli bir siyasi güç olmaktan çıkmışlar ve Çin hakimiyeti altında girmiş bulunuyorlardı. *Hindistan ikinci yarısından itibaren Hindistan ünvanıyla anılan birçok prensler tarafından idare edilmeye İlk Çağdan beri istilalara uğraması, bu ülkede siyasi birliğin kurulmasına imkan halkı arasında bir kaynaşmanın olmayışının en önemli sebebi "Kast Sistemi” göre Hint halkı çeşitli sınıflara ayrılmıştı. Bu sınıflar şunlardı Brahmanlar, askerler ve asilller, vaysiyaler tüccarlar,çiftçiler ,südralar işçiler. Hindistan`da ilk siyasi birliği sağlayan Guptalar 320-550 oldu. VI. yüzyılınn sonunda başkent Thanesar olmak üzere bir krallık kuruldu. Böylece Thanesar hanedanı ortaya on altı yaşında Harşa başa tahta çıktığı sırada ülke karışıklık içindeydi. Harşa ilk olarak çeşitli bölgeleri kontrolü altına almak içinde harekete geçti ve 620`de mahalli prensleri mağlup ederek hemen hemen bütün Kuzey Hindistan`a hakim oldu. İslamiyetin doğuşu sırasında siyasi birliğin bulunmadığı Hindistan Nepallilerin ve Tibetlilerin saldırılarına uğramaktaydı. Çin İslamiyetin doğduğu yıllarda Çin`de siyasi birlik, Sui ve Tı_ang Hanedanları 589-906 tarafından sağlanmış durumdaydı. Çin`de üç yüz yıllık mücadele ve parçalanma döneminden sonra Sui hanedanı birliği yeniden kurdu. Bu hanedanın yönetimi sırasında Çinlilerin Göktürkler ile münasebetleri sonra Çin`de patlak veren iç savaşta Sui hanedanının yönetimi sona erdi. Tı_anglar öteki rakiplerini yenerek Çin tahtına bu dönemde çeşitli yollarla Göktürkleri ikiye bölmüş ve 630`da hakimiyeti altına Asya`da tek güç haline gelen Çin, yayılması sonucunda Çin sınırları İran`da Kore`ye Moğolistan`dan Güneydoğu Asya`ya kadar genişlemiş durumdaydı. Japonya İslamiyetin doğuşu sırasında Japonya `da Yamato aileleri ailesi 587 tarihinde Yamato içinde üstünlüğü elde 592`de bu ailenin başına bir kadın yönetici Suiko zamanda onun yeğeni Shotuku Taishi Naip olarak görev yapmaya yıllarca Kore üzerinde kaybedilen Jopan nüfusunun tekrar elde edilmesi için maksatla oraya seferler askeri siyaseti terk ederek, Çin İmparatorluğu ile doğrudan temas kurdu. 607 Shotuku 622`de öldü. Din ve İnanış Büyük dinlerin ana yurdu olan Asya`da İslamiyetin doğuşu ve yayılması sırasında Hristiyanlık, Musevilik, Zerdüşt, Hindu, Mani dinleri bulunmaktaydı. Zerdüşt dini VII. Yüzyılda İran`da ortaya çıktı. En büyük tanrısı Ahuramaz idi. *Bizans`ta ; Hristiyanlığın Ortodoks mezhebi yaygındı. Bizans`taki patrik,aynı zamanda tüm ortodoksların dini lideri haline İmparatorluğu Ortodoksluğu resmi devlet haline getirerek siyasi amaçlarıyla birleştirdiler. *Sasanilerin egemen olduğu İran`da halkın çoğunluğu Zerdüşt dinine mensuptu. Bu dinin esası iyilikle kötülüğün tanrısının adı Ahuramaz da Hürmüz ,kötülük tanrısının adı Angramanyu Ehrimen idi. İranlılar inanışına göre bu iki Tanrı arasında devamlı savaş vardı. İyi bir iki her zaman Ahuramazda`nın yanında yer almalı ve kötülüklere karşı Tanrıları Ahuramazda êteş yakarak tapıyorlardı. Bu ateşlerin yandığı yere "Ateş gede” denir ve Ateş hiçbir zaman bu ateş , Hz. Muhammed`in doğduğu gün kendiliğinden sönecektir. *Göktürk, Göktanrı dinine göre Tanrı Kainatın yaratıcısıdır,tektir, Kağan , Budizm`e büyük ilgi göstererek bu dini Türkler arasında yaymaya çalıştıysada halk arasında fazla ilgi görmedi. Çünkü ; Budizm Türklerin yaşantısına uygun değildi. *Hindistan`da en yaygın din, Hinduizm idi. Daha sonra bu ülkede ortaya çıkan Budizm , Hindistan`da fazla yaygınlaşamamış, Çin`de, Tibet`te ve Japonya`da benimsenmişti. Temelinde , Tanrı ve doğa üstü güç düşüncesi olmayan Budizm ,din olmaktan çok, felsefi bir düşücedir. Ahlâk anlayışının temeli temizliği, düşünmeyi ve kötülüklerden uzak durmayı öğütlemektedir. *Çin`de halkın çoğunluğu Budizm dinine yanı sıra Şinto Tanrılar yolu dini de halkın arasında yaygındı. Şinto dini, tabiat kuvvetlerine ve atalara tapınma üzerine kurulmuştu. 2-AVRUPA Siyasi durum Batı Roma İmparatorluğu`nun yıkılmasından sonra yerine Vizigot, Ostrogot ve Frank krallıkları kurulmuştu. Bu krallıklar döneminde de Avrupa karışıklıklar içinde kaldı. Merovenj ve Karolenj İmparatorlukları döneminde Avrupa`da bir süre içinde siyasi birlik kuruldu. Ancak Normanların ve Macarların saldırıları sonucu siyasi birlik sonucu krallar, ülkelerini koruyamaz duruma geldiler. Ortaya çıkan kargaşa ve güvensizlik ortamı içinde kraldan yardım göremeyen büyük toprak sahipleri , şövalye denilen en iyi savaşçıları çevrelerinde topladılar. Şatolar ve kaleler yaptırarak güvenliklerini buralarda sağlamaya çalıştılar. Bu korunma ihtiyacı feodaliteyi derebeylik ortaya çıkardı. Feodaliteyi Ortaçağ Avrupa`sının siyasi yönetim şekli haline güçlenen derebeyler, kralların topraklarına da saldırmaya başladılar. Avrupa`da kralların otaritesi tamamiyle sarsıldı. Derebeylikler yönetiminde himaye edenlere "süzeren”, himaya altına girenlere " vassal” denirdi. Temeli eşitsizlik üzerine kurulan derebeylik yönetiminde insanlar hak ve ayrıcalıklar yönünden birbirinden farklı dört sınıfa ayrılmışlardı. Bunlar büyük toprak sahipleri olup , şatolarda otururlardı. Soyluluk, babadan oğula askerlik ve devlet işlerinde başka işlerle uğraşmazlardı. Kilise topraklarında soylular gibi yaşarlardı. Halk üzerinde büyük nüfusları vardı. Dini görevlerinin yanı sıra, okullarda öğretmenlik yaparlardı. Şehirlerde otururlar, sanat ve ticaretle uğraşılardı. Soylulara belli bir vergi öderlerdi. Bunlar, serbets köylüler ve serfler diye ikiye ayrılırlardı. Serbest köylüler , kendi topraklarını ekip biçerler, mallarını satabilirler ve başka bir yere göç edebilirlerdi. Ancak soylulara vergi verirler, onların angaryalarını ve çeşitli işlerini görürülerdi. Serfler hiçbir hakka sahip değildiler. Soyluların malı sayılırlardı. Toprakla birlikte alınırlarve satılırlardı. Bunların , İlk Çağdaki kölelerden farklı bir yani ailece alınıp satılmalarıydı. Din ve İnanış Hz. İsa`nın Kudüs`te çarmıha gerilmesinden sonra Havarileri Hristiyanlığı yaymaya İmparatorluğu Konstantinos 324-337 Hristiyanlara hoşgörü ile davrandı. I. Theodosios 379-395 zamanında putperestlik kanun dışı ilan edildi, ve Hristiyanlık, Roma İmparatorluğu halkının resmi dini oldu. Daha sonra Hz. İsa `nın Tanrı olup olmadığı meselesi Hristiyanlık dünyasını alt üst etti. Bu gibi tam anşılmayan durumlar piskoposların katılmasıyla toplanan konsiller ratafından çözümlenmeye çalışıldı. Bu konsillerin kararlarını doğru bulmayanlar Hristiyanlık içinde bir çok mezhep kurdular. Öte yandan kilisenin en yülsek makamında oturan Hristiyanlığın serbest bırakılmasıyla papaların görev etki alanları genişledi, siyasî nüfuslarıda arttı. Papaların bir hristiyanı kilise topluluğu dışına bırakma yani aforoz etmek yetkiside vardı. İstanbul patrikliği ise Güneydoğu ve Doğu Avrupa`da canlı bir faaliyet gösterdi. Slâvlar büyük çoğunlukla Hristiyanlığı kabul ederek İstanbul patrikliğine bağlandılar. Papalık ile İstanbul Patrikliği arasındaki anlaşmazlıklar XI. Yüzyıl ortalarında iki kilisenin kesin olarak birbirinden kopmasıyla sonuçlandı. Doğu Hristiyanları kendilerine Ortodoks , Batı Hristiyanları ise Katolik dediler. Her iki kelimede aynı anlamda doğu inançlı demektir. Daha sonra yeni çağın başında Roma kilisesi Prostestanlığı ortaya çıkışıyla , büyük bir bölünmeye daha uğrayacaktır. 3- AFRİKA Bizans`ın hakimiyet sahası , Habeşistan ve Hristiyanlık Bizans`ın hakimiyet sahası Bizans , Kuzey Afrika`daki durumunu , Berberi kabileleri ile mücadeleler içinde de olsa Arap fetihlerine kadar korunmuştu. Nitekim imparator Mavrikios 582-602 disiplinli bir asker organizasyonla savunma gücüne sahip olabilmek için Kuzey Afrika `da eksarhlık askeri valilik kurdu. Buradaki askeri valiye aynı zamanda sivil yönetimin idaresi de verilmişti. İranlılar 619 ilkbaharında Mısır`ı işgale başladılar. Daha sonra Ssaniler ile yapılan bir antlaşmayla bu eyalet geri alındı. Habeşistan Habeşistan `ın asıl çekirdeğini oluşturan Aksum devleti`nin kurulması I. Yüzyılda rastlar. Daha sonra Habeşler Yemen`e hakim oldular.525. Aksum Krallığı VI. Yüzyılın ikinci yarısıyla VII. Yüzyılın başlarında çökmeye başladı. Hz. Muhammed , Kureyşlilerin baskıları karşısında Müslümanlardan bir kısmını saldıralardan uzak tutmaya karar verdi. Onlara Hristiyan olan Habeş kralı Necaşi`nin yanına gitmelerini tavsiye etti. Bir grup müslüman 615 yılında Habeşistan`a göç etti. Habeşler önceleri putperes idiler. İmparator II. Konstantinos Zamanında 337-340 Hristiyan misyonerleri bu ülkede faaliyette bulundular. VI. Yüzyılın başlarında Aksum krallarının da kabul etmesiyle Hristiyanlık bu ülkede yerleşmiş oldu.

islamiyetin doğuşu sırasında arap yarımadasının genel durumu